SADAKAT KAZANACAK
Marston’ın bir intikam gayesi bulunuyordu. Çözmesi gereken dertleri, kapatması gereken hesapları vardı. Sinirliydi, agresifti ve en önemlisi acımasızdı. Diğer tarafta Morgan’ın ise hiç böyle motivasyonları bulunmuyor. Onun kalbinde hissettiği en büyük tetikleyici, çetesine ve özellikle Dutch’a karşı sahip olduğu bağlılık. Arthur Morgan, görev adamı tanımının tam olarak söz karşılığı olan bir isim. Vur deneni vuruyor, çal deneni çalıyor. Çetesini ayakta tutabilmek için yapılması gereken şey her ne ise, düşünmeksizin bunları icra ediyor. Ve bu durum oyunun duygusal tonuna inanılmaz bir değer katıyor. Çünkü görev bilinci ve sadakati bu denli yoğun bir isim, başka insanların mutsuzluğuna sebep olduğunu gördükçe kendi içinde çatışmalar yaşamaya başlıyor. “Herkesin mutluluğu için Dutch ne diyorsa doğrudur” diye düşünürken, herkesin mutluluğu adına alabileceği ve Dutch’ın fikrine aykırı bir eylemle karşılaştığında elleri titriyor. Eline silah alıp yargı dağıtan bir yiğit yerine, böylesi kendi zihni içinde boğulma tehlikesi yaşayan bir karakteri merkezine koymuş olması da oyunu, en azından bizler için çok daha değerli kılıyor.
ONURUYLA YAŞAYANLAR
Bu duygu devinimlerinin oyun içindeki karşılığını da çok net bir şekilde gözlemleyebiliyorsunuz. Bir yapısal mekanik olarak eklenen “Onur” sistemi sayesinde, hikaye boyunca yaptığınız eylemlerin etkileri açık bir şekilde ekrana yansıyor. İnsanların erzaklarını alabilmek için silahınızı çekip vurduğunuzda, karşınıza çıkan dükkanları yağmaladığınızda ve bunun gibi moral tartısında olumsuz tarafa çeken diğer eylemleri gerçekleştirdiğinizde, “onursuz” bir adam olarak etrafınızdaki dünyanın bu duruma karşı verdiği tepkilerle mücadele etmek durumunda kalıyorsunuz. Ödül avcıları peşinize düşüyor, insanlar korkup kaçıyor ve Morgan kendi iç dünyasında çok daha karanlık noktalara çekiliyor. Diğer taraftan onurunuzla yaşamaya çalıştığınızda ise bunun karakterinize görece daha uygun olduğunu anlamaya başlıyorsunuz. Morgan not defterine daha pozitif bakış açıları yansıtıyor ve iyiliğini düşündüğü insanlarla ilişkileri çok daha tutarlı bir çerçevede ilerliyor. Ancak günün sonunda bir Red Dead Redemption oynuyorsunuz ve göreviniz gereği insanları öldürmeniz, bankaları soymanız, dükkanları yağmalamanız gerekiyor. İşte bir önceki paragrafta altını çizdiğimiz duygu çatışmaları da bu noktada kendisini gösteriyor. Her anlamda “onurlu” yaşamaya gayret gösteren karakterimiz, sırf Dutch parmağıyla o istikameti gösterdi diye ölüm saçarak yolu temizlediğinde aslında arkasında kendisinden de parçalar bırakmaya başlıyor.