DÖVE DÖVE ALIŞTIRIYOR
Yalnız başına hikayenin yakaladığı ton bile oyuncuyu finale kadar sürüklemeye yetiyor. Ancak duygusal yoğunluğun perdesini araladığımızda ortaya çıkan devasa dünyanın kendisi de bambaşka güzellikler seriyor ayaklarımıza. Çünkü Arthur Morgan görevden göreve koşturan bir fedai değil. O daha ziyade çetesindeki insanların günlük mutluluklarını daimi kılabilmeye gayret gösteren bir denge noktası. Bu yüzden yeri geliyor ava çıkıyor, yeri geliyor balık tutuyor, sürekli insanlarla iletişim kurarak dertlerini dinliyor, şarkılar söylüyor, oyunlar oynuyor, kısacası o grubun sosyal devamlılığı için gerekli olan her şeyi icra ediyor. Oyun da tüm bu unsurları akıl almaz seviyelere ulaşan bir detay zenginliği ile oyuncuya yansıtıyor. Göreve fazla odaklanıp yemek yemeyi unutursan zayıf düşüp fiziki değerlerinde kayıplar yaşıyorsun, yanlış kıyafet tercihinde bulunduğunda soğuğun pençesine düşüyorsun, atın tökezlediğinde arkanda taşımakta olduğun çok kıymetli hayvan leşinin düşüp nehirde sürüklenmesini seyrediyorsun ve daha bunun gibi sayısız detayın oyun boyunca seni tokat manyağı yapmasına izin vermek durumunda kalıyorsun. Bu noktada oyun sizi gerçekten de tokatlıyor ve uzun bir süre canınız yanıyor. Gerçekçi olabilmek adına o kadar fazla detayı, o kadar ağır bir şekilde üstünüze atıyor ki, özellikle başlangıç kısmında yorulduğunuzu hissediyorsunuz. Şöyle bir dönüp baktığımızda, ilk birkaç saatin ıstıraptan başka bir şey olmadığını tebessümle hatırlıyoruz şu an.
ROCKSTAR ŞAŞIRTMIYOR
Red Dead Redemption 2’yi tam anlamıyla konuşmak istesek, anlatmaya niyetlendiklerimize derginin tüm sayfaları bile yeterli olmaz. Zaten arzu etsek de, bir yamacın üstüne çıktığımızda karşılaştığımız dağ manzarasını sizlere burada kelimelerle ifade edemeyiz. RDR 2’yi mutlaka alın demek anlamsız bir cümle, tartışmaya pek de açık bir konu değil çünkü bu. Ancak tüm güzelliklerine ulaşabilmek adına önce biraz dayak yiyeceğinizi de aklınızdan çıkarmayın siz yine de…