Bundan yaklaşık olarak 10 yıl önce Resident Evil ismini duyduğumuzda verdiğimiz tepki ile şu an verdiğimiz arasında dağlar kadar fark var. Ana seriye dahil son iki oyunla birlikte bütün kredisini tüketmiş olan seri, Resident Evil 7 ile birlikte tekrardan şaha kalkmaya hazırlanıyor. Bu sayfalarda okuyabileceğiniz bir başka inceleme olan Detention’da şunları söylemiştik: “Kaliteli bir korku/gerilim oyunu oynamayalı ne kadar uzun zaman oldu öyle değil mi?”. O incelemeyi kaleme alırken henüz Resident Evil 7 piyasaya çıkmış değildi ve açık konuşalım, aynı ay içinde iki tane çok kaliteli korku oyunuyla karşılaşabileceğimize hiç ihtimal vermiyorduk. Resident Evil 7 için beklentilerimizi çok yukarıda tutmamaya özenle dikkat ettik. Nasıl etmeyelim? 5 ve 6’nın bizlere yaşattıklarından sonra nasıl heyecanlanabilirdik ki bu oyuna karşı? Peşi sıra bizlere sunulan demoları da beğenmiş ancak sahip olduğumuz mesafeyi kapatmaya sebep olacak kadar etkilenmemiştik. Çünkü o demonun ana oyunu ne kadar yansıttığını söylemek mümkün değildi. Bildiğimiz Resident Evil, P.T. benzeri bir oyun haline gelemezdi sonuçta öyle değil mi? Ortaya çıkan sonuç hem evet, hem de hayır. İşin güzel yanı ise, iki cevabın da son derece olumlu anlamlar taşıyor olması. YENİ HAL, ESKİ TAVIR Resident Evil 7, bugüne kadar seri içinde oynadığımız açık ara en farklı oyun. Birincil kişi kamera açısına geçiş yapmış olması değişikliklerin belki de en büyüğü. Pek çok fanatik, sırf bu sebeple oyunu protesto etme kararı aldı, düşünün. Fazla derinlere açılmadan bu konuyu netleştirelim; Resident Evil bu kamera açısı ile muazzam olmuş! Geçmişte pek çok teknik sebepten ötürü farklı kararlar alınmak zorunda kalınmış olabilir ancak böylesi realistik görüntülerin sunulabildiği bir zamanda, birinci şahıs görüş açısı büyük fark yaratmış. Bir başka önemli değişiklik ise, tarz anlamında oyunun köklerine dönmüş olması. Bildiğiniz üzere, son oyunlarla birlikte Resident Evil hayatta kalma ve korku türünü kenara bırakıp aksiyona abanmaya başlamıştı. Şimdi ise elimizde tepeden tırnağa, katıksız bir hayatta kalma/korku oyunu var. İşte bu iki konu üstteki paragrafın sonunu açıklıyor aslında. Birinci şahıs kamera açısı ile kapalı bir alanda geçen oyun evet P.T’yi andırıyor ancak Resident Evil’ı sevmemize neden olan hemen hemen tüm özellikleri bünyesinde barındırmaya da devam ediyor. Mesela Resident Evil 7, P.T gibi yalnızca belirsizlik duygusuyla korkutmaya çabalamıyor. Aksine son derece detaylı betimlenmiş tüm iğrençliğini ve bir an olsun durmak bilmeyen gözünü kan bürümüş düşmanlarını; “Taktik maktik yok, bam bam bam!” edasıyla üzerinize salıyor. Dolabı açıyorsunuz mideniz bulanıyor, kapıyı açıyorsunuz üzerinize yaratık zıplıyor, sessizce ilerliyorsunuz arkanızdan biri omzunuzu kavrıyor, durup bekliyorsunuz yanınızdaki duvar testereyle parçalanıyor... Oyun nefes almanıza hemen hemen hiç izin vermiyor, verdiğinde de zaten öyle bir izne sahip olduğunuzun farkına varmıyorsunuz. Yine panik halinde etrafı kolaçan ederken buluyorsunuz kendinizi. BİLE BİLE LADES Oyunla ilgili kafaları kurcalayan en büyük soru işaretlerinden biri, Resident Evil evreniyle ne kadar bağlantılı olacağıydı. Bu konuda fazla detaya girmeyelim ancak oyun aynı evrende geçiyor ve arada bağlantılar bulunuyor. İşin güzel yanı, oyundan keyif almak için önceki hiçbir oyunu oynamış olma ihtiyacınızın bulunmaması. Resident Evil 7, tek başına yeterince derdini anlatan bir yapım. Ve buna rağmen, ana evrenle teması hiç de fena olmayan bir seviyede. Gizemlerini ortaya döktükçe serinin fanatikleri büyük haz yaşayacaktır. Ancak özünde; üç yıl önce kız arkadaşını kaybetmiş bir adamın, yıllar sonra bir mesaj almasıyla kız arkadaşını bulma mücadelesini takip ediyoruz. Elbette bu mücadele çok kısa bir sürede hayatta kalabilme amacına evriliyor tahmin edebileceğiniz gibi. Sonuçta Resident Evil gibi bir oyunda yıllardır ölü olduğunu düşündüğünüz bir kadından “Hayattayım” mesajı alıyorsanız, bunun anlamı net bir şekilde; “Canına göz diktik, gelmek ister misin?” minvalindedir. Ama yok, illa gideceğiz. Çünkü neden olmasın ki? AİLEYE HOŞGELDİN EVLAT Resident Evil dünyasında düşmanlar her zaman acımasız olmuştur. Ancak burada bayağı bayağı sınırları zorlamışlar. Özellikle Baker ailesi, uzun zamandır bir oyunda gördüğümüz en başarılı düşman konsepti olmuş kesinlikle. Motivasyonları, birbirleriyle olan ilişkileri, sorunları ele alma şekilleri ve insana bıkkınlık veren yapısal özellikleriyle ailenin her bireyi ayrı başarılı tasarlanmış. Zaten insana benzeyen tüm düşmanlar oyunda çok kaliteli, insanlıkla alakası kalmamış olanlarsa pek değil. Duvarlardan ansızın çıkan başkalaşmış yaratıklar çok dandik olmuş, kimse kusura bakmasın. Bu Resident Evil’ın zombi yapmamaya kasıp, düşmanlarına ne kadar zombisel özellik varsa eklemesi de bizi bizden alıyor doğrusu. Lakin tüm karakterler arasında oyuna en çok değer katan kişi tartışmasız ana karakterimiz Ethan. O kadar ortalama, o kadar düz bir adam ki, sayesinde her panik anı son derece gerçekçi bir şekilde oyuncuya aktarılabilmiş. Kendisiyle ilgili tek sorunumuz, bazı durumlarda vermesi gerekenin çok aşağısında tepkilere sahip olması. Örneğin bir noktada sahip olduğu uzuvlardan birini kaybediyor (oldukça fena bir şekilde) ancak sanki bu onun günlük hayatının bir parçasıymış gibi tepki veriyor. Azıcık bağır Ethan, merak etme burada seni kimse duyamaz… VR DEDİĞİN BÖYLE OLUR Oyunla ilgili belki de en çok sevdiğimiz şey, son derece eski kafa sistemleri bünyesinde barındırmayı seçmesi oldu. Kayıt alabilmek için karşınıza çıkan ses kayıt cihazlarını kullanmanız gerekiyor örneğin, öyle canınız istediğinde kaydetmece yok. Ha keza sınırlı alana sahip bir envantere sahip olmamız ve ihtiyacımız olan eşyaları, buradaki malzemeleri birbirine karıştırarak elde ediyor olmamız gibi detaylar da Resident Evil 7’ye renk katmış. Böylesi karanlık bir dünyada, hareket alanınızı “insani” boyutta kısıtlayan bu ince detaylar kalitenin tuzu biberi oluyor. Eski ruhuna bu kadar temas ederken, aynı başarıyı gösteremediği noktalar da var ne yazık ki. Resident Evil’ın mührü niteliğindeki yaratıcı bulmacalar burada da var, sadece o kadar da yaratıcı değiller. Önceki oyunlardaki “su örneği” veya “müzik kutusu” bulmacaları seviyesinde bir bulmaca ile burada karşılaşmayacağınızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir de elbette işin VR tarafı var. Muhtemelen şimdiye dek çıkmış oyunlar içinde VR’ı en iyi ve efektif kullanan oyun olmuş Resident Evil 7. O olmadan da müthiş eğlenceli ancak en az bir kez VR’la da mutlaka denenmeli. İŞTE GERÇEK RESIDENT EVIL BU! Oyunun grafikleri, bu denli rahatsız edici bir atmosferin yakalanmasında kritik bir rol oynamış. Gördüğümüz en kaliteli grafikler olmasa da, iğrençliği çok gerçekçi bir şekilde yansıttıklarını kabul etmeliyiz. Ses kullanımında da işini harika yapıyor oyun. Nefesinizi tutup beklediğiniz anlarda, uzaktan gelen ayak seslerini iliklerinizde hissediyorsunuz adeta. Uzun lafın kısası; Resident Evil 7 harika bir oyun olmuş! Seriden ümidini kesmiş biriyseniz, yeniden Resident Evil aşkınızın kabarması için buraya uğramalısınız. DETAYLAR Resident Evil 7 bekledikçe canımızın toparlandığı değil, etraftan sağlık malzemeleri toplamamızı gerektiren bir oyun. Bu gibi eski kafalılıkları bizim çok hoşumuza gitti gerçekten. Resident Evil 7’de bir şeyi çok iyi öğreneceksiniz; düşmanları öldürmek ve dahası ölü olarak tutmak çok zor! Bu haldeki düşmanlar artık güvende olduğunuz anlamına gelmiyor. Oyunda belirli engelleri aşabilmek, gizli kapıları açmak gibi sebeplerle bazı bulmacalarla karşılaşıyorsunuz. Görsel anlamda çekici ancak zorlayıcı olmaktan uzaklar ne yazık ki. Oyun arka hikayeyi aktarmak için VHS kasetleri kullanıyor. İşin güzel yanı; yalnızca yaşananları izlemekle kalmıyor, her VHS kaydını aynı zamanda oynuyorsunuz. PUANLAMA