LARA’NIN DEĞİŞMEYEN YANLARI
Yapısal anlamda ise oyun önceki yapımla oldukça benzerlik gösteriyor. Geliştirmeleri sağladığınız kamp bölgesi mekaniği, parça parça açılan teçhizatlar, ihtiyacınız olan malzemeleri önüne çıkan her şeyi yakıp yıkarak toparlama gibi tüm ögeler olduğu gibi buraya aktarılmış. Örneğin tam otomatik bir tüfeğin parçasını, yine yüzyıllardır kimsenin uğramadığı bir yer altı mezarının içinde buluyorsunuz mesela. Böyle harika(!) özellikleri var oyunun.
Ancak karakter ve eşya geliştirme sistemi oldukça başarılı olmuş. Üç kısma ayrılmış karakter geliştirme ekranında, Lara’yı oynayış tarzınıza uygun şekilde geliştirebiliyorsunuz. Yaptığınız her geliştirme çarpışmalarda veya doğa ile olan mücadelenizde size artı olarak geri dönüyor. Tüm bunları yapabilmek içinse haritada ziyaret ettiğiniz pek çok noktaya tekrar tekrar gitmeniz gerekiyor. Zelda oyunlarında olduğu gibi, başlangıçta ulaşılamayan noktalara sahip olduğunuz yeni teçhizatla giderek pek çok yeni bölgeyi keşfedilebilir kılıyorsunuz. Bunu olumsuz bir durum olarak görmüyoruz. Kamp bölgelerinden hızlı ulaşım imkanı da olduğundan, keşif şansını artıracak her fırsat bizim için oyunda artı değer taşıyor.
RAIDER OLDUĞUMUZ ANLARIN HATRINA
Rise of the Tomb Raider, görsel olarak senenin en başarılı işçiliklerinden birini ortaya koyuyor. Özellikle Sibirya atmosferi oyuna inanılmaz güzel yansıtılmış. Bu harika dünya içindeki tüm macera ve keşif anlarından müthiş keyif alacağınıza şüpheniz olmasın. Klişe senaryo, sık sık ortaya çıkan tutarsızlıklar ve haddinden fazla çatışmaya zorlanmış olması ise bu keyfe limon sıkan özellikler. Tabii tüm bunlar, Lara’nın yükseliş öyküsünün sonuna kadar oynanmaya değer olduğu gerçeğini değiştirmiyor.