Yıllar boyunca Lara Croft’un defalarca yaptığı inanılmaz işleri gördükten sonra, sıfırdan bu hale gelme süreci enteresan bir deneyim yaşatıyor. Türün tek hakimi olduğu onca zamanın ardından Nathan Drake isimli bir kendini bilmeze haddini bildirme çabası üzücü olsa da, rakibi taklit etmeye değil alt etmeye çabaladığı aşikar Video oyun tarihine adını altın harflerle kazımış serilerin “reboot” edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz bilmiyoruz ancak biz bu duruma çok sıcak yaklaşamıyoruz. Çünkü aynı oyunu günümüz seviyesine taşıyan “remaster” versiyonun aksine burada seriyi alıp, tamamen baştan yaratma fikri yatıyor. Çok sıcak yaklaşamıyor olmamızın sebebi ise genellikle bu denemelerin hüsranla sonuçlanıyor olması. Bunlar zihnimizde yer alan ve gülümseyerek hatırladığımız anılara zarar veren yapımlar. Ancak 2013 yılında yapılan Tomb Raider bu duruma bir istisna olmayı başardı. Popülerliği ve başarısı yokuş aşağı gitmekte olan bir seriyi alıp, her şeyi sıfırdan yeniden yarattılar. Öyle ki; ilk oyunda Lara Croft karşılaştığı engellere karşı neler yapması gerektiğini bilen bir maceracı bile değildi. En toy haliyle sıkıntıların arasına düşmüş, hayatta kalmak için çırpınan genç bir kadındı sadece. Şimdi sıra kendisinin adrenalin bağımlısı olma ve yükselme haline tanıklık etmeye geldi. BU NE KALABALIK? Lara, ilk oyunun ardından başına gelenlerin korkusuyla kenara çekilmek yerine daha fazla macera yaşamanın peşine düşüyor. Bu kez hikayemizin temelinde dokunaklı baba-kız ilişkisi, ihanet, ölümsüzlük, kurtarılması gereken insanlar ve elbette yağmalanmayı bekleyen mezarlar yer alıyor. Gördüğünüz üzere saydığımız her şey (mezar yağmalanması haricinde) fazlasıyla klişe kokuyor. Ne yazık ki Rise of the Tomb Raider, oyuncuya enteresan ve yenilikçi bir hikaye aktarmayı başaramıyor. Bazı oyunların yaptığı gibi klişe hikayeyi enteresan bir şekilde yansıtabilseydi (The Last of Us ve zombi örneğinde olduğu gibi) kabul edilebilirdi ancak bunu da yapamıyor maalesef. Elbette bir aksiyon oyunu olması sebebiyle maceranın kendisi hikayenin eksikliklerini yer yer kapatıyor. Lakin oyundaki en temel problem hikaye olmadığından, bu da bir yere kadar tozları örtebiliyor. Lara ile maceramız boyunca hissettiğimiz en net problem, oyunun pek çok noktada tutarsızlıkla dolup taşması oldu. Yaratılan dünyaya ait olmaması gereken, beklentilerin dışında seyreden pek çok olayla karşılaşıyorsunuz. En basitinden; hedefimiz çok uzun zamandır keşfedilmeyi bekleyen, varlığına dahi kimsenin inanmadığı, mitolojik durumdaki bir şehre ulaşmak. Bu durumda ne beklersiniz? Kimsenin bulamadığı bu yeri bulan ilk kişi olarak yalnızlığına terk edilmiş boş bir şehirle karşılaşmak değil mi? Bunun yerine oyunda, ortalama bir açık dünya yapımındaki kadar karakterle karşılaşıyorsunuz. Utanmasak, kayıp şehir Kitezh için “yaşayan bir şehir” ifadesini bile kullanacağız. Tamam, bu durum hikayeye bir şekilde yedirilmiş ve anlayış da gösteriyorsunuz. Ancak problem durumu kabul edemiyor olmak değil, tercihin bu şekilde yapılmış olması. O kadar kalabalık olan şehri ben keşfetsem ne olur, keşfetmesem ne olur. ADINA YAKIŞIR HAREKETLER Oyun, başlangıçta kısa bir süre Suriye; geriye kalan zamanın tamamında da Sibirya olmak üzere iki farklı bölgede geçiyor. Ana bölge olarak kabul edebileceğimiz Sibirya’nın tek bir lokasyon ve karlarla kaplı olması sebebiyle çeşitlilikten uzak olabileceği endişesini taşıyorduk ancak bunun tam aksi bir durumla karşılaştık. Yapımcı Crystal Dynamics, tek bir bölge içinden onlarca farklı tema çıkarmayı başarmış. Bir an Sibirya’nın buz gibi suları bir şelaleden kafanıza dökülürken, az sonra kendinizi Sovyetler Birliği Ordusu’nun eski bir yerleşim bölgesinde bulabiliyorsunuz. Dışarıdan basit bir mağara gibi görünen açıklığın, yüzyıllar önce nefes alan insanlara ev sahipliği yapan tarihi bir bölgeye ulaşması harika bir kontrast yakalanmasına vesile olmuş. İşte bu çeşitlilik ve keşfedilmeyi bekleyen sayısız noktası ile Rise of the Tomb Raider’ın haritası, oyunun en güçlü özelliği olmayı başarıyor. Eğer ustaca saklanmış gizemleri araştırmayı seven bir oyuncuysanız, Tomb Raider sizi fazlasıyla mutlu edecektir. ÖYLE YAĞMA YOK! Fakat ne yazık ki oyun yine tam bu noktada bazı tutarsızlıklarla karşımıza çıkıyor. Yapımın açık ara en keyif veren özelliği etrafı keşif kısmında yatıyor. Ve inanın bize, yağmalanmayı bekleyen mezarlar inanılmaz güzel tasarlanmış. Hepsinde mutlaka bir bulmaca yer alıyor ve bulmacalar hiç de üstün körü geçilmemiş. Her birinin de uğraşı gerektiren ama uğraşırken de keyif veren bir yapısı var. İşte ortada bu kadar keyifli bir durum varken, oyun sizi sık sık aksiyona ve çatışmaya zorluyor. Çatışma mekaniklerinin zayıf olduğunu asla söyleyemeyiz. Ancak diğer kısımlar kadar eğlenceli olmadıkları da aşikar. Üstelik her ne olursa olsun, böyle bir dünyanın içine dalmışken elde silah düşman peşinde koşturmaktansa, kendimizi doğa ile mücadele etmeye zorlama fikri daha çekici geliyor. Düşman sayısı azaltılıp, vahşi yaşam ve avlanma oranı artırılsaymış oyun çok daha lezzetli olabilirmiş. Bir başka tutarsızlık ise, zorla aksiyonu dayatırken bir yandan da macera ögelerini önümüze sunmaya devam ediyor olması. Öyle anlar geliyor ki, az öteden yardım etmenizi bekleyen insanların çığlıklarını duymazdan gelip hemen yandaki mağaranın içini araştırırken buluyorsunuz kendinizi. “Ne olursa olsun size yardım edeceğim” dediğimiz insanlar ölürken mezar peşinde hoplayıp zıplama durumu biraz çelişkili geliyor kulağa doğrusu. LARA’NIN DEĞİŞMEYEN YANLARI Yapısal anlamda ise oyun önceki yapımla oldukça benzerlik gösteriyor. Geliştirmeleri sağladığınız kamp bölgesi mekaniği, parça parça açılan teçhizatlar, ihtiyacınız olan malzemeleri önüne çıkan her şeyi yakıp yıkarak toparlama gibi tüm ögeler olduğu gibi buraya aktarılmış. Örneğin tam otomatik bir tüfeğin parçasını, yine yüzyıllardır kimsenin uğramadığı bir yer altı mezarının içinde buluyorsunuz mesela. Böyle harika(!) özellikleri var oyunun. Ancak karakter ve eşya geliştirme sistemi oldukça başarılı olmuş. Üç kısma ayrılmış karakter geliştirme ekranında, Lara’yı oynayış tarzınıza uygun şekilde geliştirebiliyorsunuz. Yaptığınız her geliştirme çarpışmalarda veya doğa ile olan mücadelenizde size artı olarak geri dönüyor. Tüm bunları yapabilmek içinse haritada ziyaret ettiğiniz pek çok noktaya tekrar tekrar gitmeniz gerekiyor. Zelda oyunlarında olduğu gibi, başlangıçta ulaşılamayan noktalara sahip olduğunuz yeni teçhizatla giderek pek çok yeni bölgeyi keşfedilebilir kılıyorsunuz. Bunu olumsuz bir durum olarak görmüyoruz. Kamp bölgelerinden hızlı ulaşım imkanı da olduğundan, keşif şansını artıracak her fırsat bizim için oyunda artı değer taşıyor. RAIDER OLDUĞUMUZ ANLARIN HATRINA Rise of the Tomb Raider, görsel olarak senenin en başarılı işçiliklerinden birini ortaya koyuyor. Özellikle Sibirya atmosferi oyuna inanılmaz güzel yansıtılmış. Bu harika dünya içindeki tüm macera ve keşif anlarından müthiş keyif alacağınıza şüpheniz olmasın. Klişe senaryo, sık sık ortaya çıkan tutarsızlıklar ve haddinden fazla çatışmaya zorlanmış olması ise bu keyfe limon sıkan özellikler. Tabii tüm bunlar, Lara’nın yükseliş öyküsünün sonuna kadar oynanmaya değer olduğu gerçeğini değiştirmiyor. DETAYLAR Oyunda avlanmanız için üç beş farklı hayvan çeşidi bulunuyor. Ancak bunların yanında bu ekrandaki arkadaş gibi avcıyken av haline dönüştüğünüz durumlar da olmuyor değil. Oyun, bölüm tasarımı anlamında özellikle mezar alanlarında kendini aşıyor. Görsel olarak nefes keserken, bulmacalarıyla da oyunun en büyük artısı oluyor. Sibirya’nın doğası gereği genellikle beyazın hakimiyeti söz konusu. Buza tırmanmalı bol bol alan var oyunda. Arada yeşillik gördüğünüzde durup tadını çıkarın bizce. Düşmanlara karşı aksiyonda gizlilik önemli bir avantajınız oluyor. Doğru kullandığınız takdirde, en kalabalık grupları dahi fark edilmeden harcayabiliyorsunuz. PUANLAMA