Artık oyunların çehresi değişti. Hatta koca bir nesil Call of Duty ve Battlefield ile büyüdü bile denebilir. Artık zaman süper gerçekçi, güzel grafikli bol patlamalı oyunların devri. Fakat oyun dünyasının bugün bu denli büyük olmasının da aktörleri var geçmişte. Doom, Quake, Hexen, Blood ve adını hatırlayamadığımız daha nice şaheser oyun sayesinde, bilgisayarlar, babaların ofisinde duran hesap makineleri olmaktan çıkıp birer oyun canavarı haline geldi. Elbette artık oyun sektörü bundan 15-20 yıl önceki gibi değil. Fakat ara sıra, nadir de olsa eskiyi anımsatan oyunlar gelmiyor değil. İşte Serious Sam serisi onlardan biri. Uzunca bir süredir devam eden Serious Sam’in üçüncü oyunu bizi ne kadar heyecanlandırdı tartışılır ancak kesin olan bir şey var ki oyunu oynarken deliler gibi eğlendik. Durmaksızın gelen düşmanları öyle taktik tüfeklerle bir iki atışta değil, eskiden olduğu gibi kurşun zehirlenmesinden öldürmeye çalıştık. Canımız sıkılınca da online üzerinden birbirimize sıkmaya başladık.
KATLİAM ZAMANI
Düşünün ki geniş bir arazinin ortasında, elinizde 20mm mermi atan bir mini-gun var. Canlandırdığınız karakter maço mu maço, fena halde kendini beğenmiş, astığı astık adamın teki. Uzaylılar dünyayı bir kez daha işgal etmiş ve ortada kimsecikleri bırakmamış. Ne yaparsınız? Elbette güneş gözlüğünüzü takıp önünüze gelene bin tekme atmaya başlarsınız. Serious Sam 3: BFE’de yaptığınız bundan fazlası değil ancak bu aralar oyun oynarken çok fazla şey düşünmek zorundayız öyle değil mi? Fakat bu oyunda düşünmek zorunda olduğumuz iki şey var: 1) Mermi sayımız, 2) Ne kadar canımızın kaldığı… Geriye kalan her şey çatır çutur düşman öldürmekten ibaret… Hiç Quake ya da Doom oynadınız mı bilemiyoruz ancak oyunun en güzel tarafı, o eski FPS tadını vermesi. Hatta bundan birkaç sene önce çıkan Painkiller da tür olarak Serious Sam’e çok yakındı. Bölümler ilk önce gayet sessiz sakin başlıyor. Önce tek tük birkaç güçsüz düşman ve ardından başlayan sağanak, oyunun ilk dakikaları ve gidişatı arasında ciddi bir kontrasta yol açıyor. Oyunun mekaniklerinde hemen hemen hiçbir değişiklik yok ancak düşmanlar konusunda geliştirici firma iyice aşmış kendini. Oyunun grafikleri aynı anda yüzlerce düşman çizebiliyor. Öyle Dead Rising’de olduğu gibi kapalı alanlar gelmesin aklınıza. Bayağı bildiğiniz açık, kocaman arazilerde yüzlerce düşman aynı anda üzerinize doğru koşmaya başlıyor. Bu düşmanlardan bir kısmı uzak mesafeden işini görmeye çalışıyorsa da, düşmanların geneli dibinize kadar gelip kafanızı patlatmayı deniyor. Ellerinde balyoz taşıyan düşmanlardan tutun, size doğru kamikaze yapanlara kadar ne ararsanız var. Oyun hakkında söyleyebileceğimiz tek şey bolca kaos ve hareket olduğu… Oynarken daha iyi anlayacaksınız ancak silahlar ve aksiyonla ilgili olarak kesinlikle taktik düşünmenize gerek yok. Düşmanları size ulaşmadan öldürün yeter. Haliyle oyunda bir yapay zeka aramak da gereksiz oluyor böylece çünkü düşmanlarınızın gerçekten bir yapay zekaya ihtiyaçları yok. Sadece üzerinize doğru koşup canınızı çıkarmaya çalışıyorlar. Yine de geliştiricilerin hakkını yememek lazım, düşman tipleri o kadar fazla ki yapay zekâ olayı aklınıza gelmiyor. Her düşman tipi, daha doğrusu grubu için farklı bir script yazmışlar belli ki ve düşmanlarınız kendileri için yazılmış bu senaryoyu oynarken farklı davranışlar sergiliyor. Bu da düşmanlara nasıl yaklaşacağınız konusundaki çeşitliliği artıyor. Mesela, “küçük ama kalabalık bir düşman grubuna uzaktan el bombası sallayabilirsiniz ama yakına geldikleri zaman pompalıya geçmelisiniz” gibi… Oyundaki silahlar da oldukça çeşitli olduğundan aslında tekdüze gibi gelen oynanış, kendi içinde daha çeşitli bir hale gelebiliyor.
90’LARA DÖNÜŞ
Oyun, seri için birkaç yenilik de getirmiyor değil. Açıkçası bu yenilikler oyun dünyasında çoktan yapıldı ancak Serious Sam’in mantığı hala 90’lı yıllarda işlediği için bizim için sorun yok. Artık oyunda silahlarınızı tekrar doldurabiliyorsunuz. (Evet, ister inanın, ister inanmayın daha önce böyle bir özellik yoktu.) Yine artık depara kalkmanız mümkün. Tüm bölümü koşarak dolaşabiliyorsunuz. Silahların nişangahlarını kullanabiliyorsunuz. Veee, artık Sam’in yakın dövüş hamleleri var. Çok heyecan yapmayın birkaç düşmanın gözünü, kulağını avuçlayabiliyorsunuz hepsi o. Daha fazla detaylı şeyler beklemeyin. Tüm bu detaysızlığın sağladığı tek bir şey var elbette: Durmaksızın süren aksiyon. Oyunun neredeyse bir dakikası bile durağan geçmiyor. Bir süre sonra düşmanlar o kadar yoğun saldırmaya başlıyorlar ki bunalmaya başlıyorsunuz. Ama o sırada geri planda çalan gaz müzikler ve silahların sesleri birbirine karıştıkça oyundan aldığınız keyif de son fevkalade artıyor. Açıkçası, bir oyunun başına beklentisiz oturmak gibisi yok…
CİDDİ SAM VE SAZ EKİBİ
Oyunun bir de çok oyunculu seçenekleri bulunuyor. Tüm karmaşayı ve kaosu arkadaşlarınıza karşı yaşamanız da mümkün. Doğrusu, oyun hakkında ettiğimiz tüm kelamları işin çok oyunculu kısmı için de söylemek mümkün. Oyunun tertemiz aksiyonu aynen bu modlara da yansımış. Özellikle birkaç kişi yan yana LAN kurup oynamak, o sırada geyik çevirmek, sizi ortaokul, lise yıllarınıza geri götürebilir. Zaten oyunun amacı da bu ya: “Ben 90’lardan fırlayıp gelmiş bir kahramanım ve hepiniz beni çok özlediniz.” Oyunun PC sürümünün piyasada olduğunu ancak PS3 ve Xbox 360 versiyonlarının bu sene içinde çıkacağını belirtelim. Oyunun konsol versiyonunun kutulu olarak çıkacağını sanmıyoruz. Muhtemelen PSN ve Live Arcade üzerinden indirilebilir olacaktır sadece.
DUKE NEREDE, SAM BURADA!
Biz bu oyunu çok sevdik. Duke Nukem Forever’ın da olması gereken oyun buydu fazlasını beklemiyorduk. Fakat o oyun ne yaşatmayı başaramadıysa, Serious Sam bunu başarıyor. İddiasız, kütük gibi bir FPS olarak gelip korkunç derecede eğlendirmeyi başardı bizi. Ve eski zamanlarda bu tip oyunları nasıl baş tacı ettiğimizi anımsadık. Gelin yazıyı başladığımız gibi bitirelim ve bazı şeylerin altını tekrar çizelim… Bir zamanlar ortalıkta Modern Warfare, Battlefield gibi oyunlar yoktu. Düşmanları kurşun zehirlenmesinden öldürdüğümüz oyunlar vardı ve biz onları çok severdik. Özlemişiz seni Serious Sam, bize tekrar 90’ları yaşattığın için teşekkürler.