İçeriği ile adeta tüm zombi külliyatına saygı duruşu sergileyen ilk State of Decay oldukça büyük bir hayran kitlesi elde etmişti. The Walking Dead sevdalılarının yaşamayı arzu ettikleri o tansiyonu, serinin kendi ismine sahip oyunlarından bile daha iyi ortaya koyması zaten başarıyı getirmişti. Şimdi tek yapması gereken, yaptığı her şeyi daha iyi yapabilmesi sadece. State of Decay 2’yi oynamaya başladığımız andan itibaren sektörün genel bir problemi zihnimizden bir türlü çıkmadı. Erken erişim kültürünün giderek daha fazla yaygınlaşması ve vaktinde çıkan oyunların dahi sırtını yamalara yaslamaya alışması nedeniyle sürekli olarak tam anlamıyla bitmemiş oyunlarla karşılaşıyoruz. Daha önce de birkaç kez dile getirmiş olduğumuz gibi; firmaların oyuncuları gönüllü test uzmanı olarak kullanması ve aldıkları geri bildirimlere göre oyunu düzeltmeleri bizce büyük bir saçmalık. Parasını verip satın aldığın oyundan keyif almak isterken, keyif alabilmek adına ulaşması gereken nokta için çabalıyor olmak biraz abesle iştigal. “Zaman içinde çıkacak yamalarla oyun iyi bir hale gelecektir” cümlesini o kadar fazla kurar olduk ki, oyunların sağı solu dökülerek yarım yamalak bir şekilde piyasaya sürülmesi normalleşmeye başladı. State of Decay 2 için de durum bundan farklı değil. Oyunun her yerinden hata fışkırıyor, yapılmak istenen pek çok şeyin yetiştirilemediği belli oluyor ve zaman içinde iyi bir hale gelebileceği her yerinden anlaşılıyor. Ve biz bundan çok sıkıldık artık gerçekten… ZOMBİDEN BÜYÜK SIKINTILAR Lakin gelin biz oyunun olduğu haline odaklanalım. State of Decay 2, tıpkı ilk oyunda olduğu gibi postapokaliptik bir dünyada geçiyor. Zombi istilası ile yerle bir olmuş yerleşik hayat düzeni içinde, insanlar ellerinden geldiğince hayatta kalmaya çalışıyor. Ki bu da oyunun türünü ortaya çıkarıyor zaten. State of Decay 2 bir hayatta kalma oyunu. Ancak diğer pek çok hayatta kalma oyununun aksine, bu kez bireysel olarak değil topluluk halinde hayatta kalmaya çalışıyoruz. Bir güvenli ev inşa ediyor, içine insan topluyor ve “Bugün de ölmedim anne” diye mırıldanarak uykuya dalıyoruz. Nasıl ki The Walking Dead bir zombi hikayesi olmasına rağmen aslında en büyük tehdit ölülerden ziyade yaşayanlarsa, burada da zombilerden daha önemli sıkıntılarınız bulunuyor. Bir kere oyunda başarısız olmanıza neden olabilecek en büyük etken yemek ve malzemeler. Zombilerden kurtulmaktan daha çok, yeterli ilaç var mı, karınlar doyacak mı, kırılan malzemeler tamir edilebilecek mi bunları düşüneceksiniz. Ve yeterli sayıda ögeye sahip değilseniz, zombi ısırığı olmaksızın başarısız olacaksınız. Tüm bu ihtiyaçlar silsilesi nedeniyle, oyunun büyük kısmı eşya aramakla geçiyor. Bunu olumsuz bir özellik olarak söylemiyoruz, eğer popülasyonu zombilerden oluşan bir dünyada azınlık haline geldiyseniz, günübirlik turlarla eşya avcılığına koşturmanız beklenen bir durum olacaktır haliyle. Zombilerle olan mücadeleleriniz de genel anlamda bu sırada kendini gösterecek zaten. Malzeme bulmak için girilmesi hiç akıl karı görünmeyen binalara girecek, ses çıkarması fazlasıyla muhtemel arabaları yağmalayacak ve bu yolculuklarınız sırasında da bol bol zombi pekmezi akıtacaksınız. Ki işin aksiyon kısmı elzem görünmekle birlikte, olmasa daha mı iyi olurdu diye düşünmeden de edemiyoruz… İKİLİ MÜCADELEDEN KAÇINMAK İlk oyunun dövüş mekanikleri son derece kötüydü hatırlarsanız. Bu oyunla birlikte belirli bir seviyede gelişme gerçekleştirilmiş ancak hala yeterli düzeyde değil. Zombilerle birebir mücadele etmek hem eğlenceli değil, hem akışkan değil hem de faydalı değil. Bam güm saldırmaktansa, gizliliği tercih etmek ve ihtiyaçları sessizce gerçekleştirmek çok daha mantıklı. Gerçekliğe daha yakın olması da cabası. Ancak gizlilik de oyunun sorunlarını tamamen kapatmıyor ne yazık ki. Çünkü bir yerden sonra, sürekli gizlenerek ilerlemek inanılmaz sıkıcı bir hal almaya başlıyor ve hiç yapmak gelmiyor içinizden. Sonuçta farklı farklı durumlara ve ortamlara, farklı amaç ve şekillerle gizlice ilerlemiyoruz. Amacımız hep aynı, engeller hep aynı, yaptıklarımız hep aynı… Hal böyle olunca da gerek birebir dövüş olsun, gerek gizlenerek ilerlemek olsun, oyunun zombilerle muhatap ettiği kısımlar büyük oranda sıkıcı olmuş ne yazık ki. Bunun istinası olarak diğer insanlarla olan mücadelelerimizi söyleyebiliriz. Onlarla kapışmak belirli oranda daha keyifli bir deneyim sunuyor. EVİM EVİM GÜZEL EVİM Oyunun belki de en güzel kısmı güvenli evinizi inşa etme kısmı olmuş. Size her anlamda düşman bir dünyada, kendinizi “biraz olsun” güvende hissedebileceğiniz yegane yer olan bu bölgeyi oldukça detaylı bir şekilde geliştirebiliyorsunuz. Evinizin yapısı, güvenliği ve işleyişi tamamen sizin sorumluluğunuz altında. Daha stabil ve yaşanılası bir ortam için evinizi olabildiğince büyütebilirsiniz ancak bu da daha fazla tehlike altında olacağınız anlamına geliyor. Çünkü ne kadar büyürseniz, o kadar fazla ses çıkarıyorsunuz. Jeneratörler sürekli çalışıyor, artan insan sayısı vır vır susmak bilmiyor, tamiratlar kulak çınlatıyor derken zombilere açık büfe hizmeti verdiğinizi resmen ilan ediyorsunuz. Ancak bu durum, olması gerektiği kadar büyük bir tehdit oluşturmuyor. Çünkü ortalama düzeyde bir evi, bir avuç insanla birlikte rahatlıkla savunabiliyorsunuz. Bazen sizin olaya dahil olmanıza bile gerek kalmıyor. Bu da böylesi bir oyundan en çok beklediğimiz şey olan tehlike altında olduğumuz hissini yaşamaktan insanı alıkoyuyor. Bunu yaşayabileceğiniz kısım ise, zombiler yetmezmiş gibi bir de ortaya çıkmış olan kan vebası salgını. Bu hastalığa sahip zombiler insanlarınıza karşı en büyük tehdidi oluşturuyor. Kurtulmak için zombi kaynayan belirli bölgelere gidip, salgını taşıyan kalbi yok etmelisiniz. Zaten oyunda ilerlemeniz için amaç olarak görülebilecek yegane durum da bu… GÖKTEN HATA YAĞIYOR! Oyunun içeriğinden ne kadar bahsedersek bahsedelim, oynamak mümkün olmadıktan sonra çok da bir anlamı kalmıyor. State of Decay 2, bizim uzun zamandır oynadığımız en kusurlu oyun olabilir. Oyunda hata bulunmuyor, hatanın içinde oyun bulunuyor. Deneyiminiz boyunca o kadar çok hata ile karşılaşacaksınız ki, bir yerden sonra eliniz istemsiz bir şekilde oyunu silmeye doğru gidecek. Olmadık yerlerde takılacaksınız, etrafta uçuşan şeyler göreceksiniz, var olmayan ama konuşan uhrevi varlıklarla karşılaşacaksınız, kaplamalar canları istediği şekilde görünüp kaybolacaklar ve bunlardan çok daha fazlasıyla uğraşmak zorunda kalacaksınız. Kimi zaman oyunun tamamen çökmesine neden olan sorunlarla da karşılaşmanız oldukça muhtemel. İşte bu nokta; “Yayınlanacak yamalarla birlikte oyun çok daha iyi bir hale gelecektir” dememiz gereken yer oluyor ancak inanın diyecek yerlerimiz ağrıyor doğrusu. Elimizde olan ürün bu ve State of Decay 2 bu şekilde oynanmayı bizce hak etmiyor. UZAK DURMAK EN İYİSİ İnkar edecek değiliz, oyunu oynamak pek çok açıdan oldukça eğlenceli. Belirli bir noktaya kadar zombilerle mücadele etmek, üzerlerinden arabayla geçmek, özenle kurduğumuz yerleşkemizi korumak keyifli. Ancak bir noktadan sonra oyun oldukça sıkıcı bir hal alıyor ve zaten oyunun kendisi hataları sağ olsun o noktaya kadar ulaşmanıza dahi izin vermiyor. İlk oyunun müptelası olduysanız bunu da seveceksinizdir ancak onun dışında şu haliyle kimseye tavsiye etmiyoruz ne yazık ki… DETAYLAR Oyunun en keyifli kısmı bize göre güvenli bölgenizi inşa etme kısmı olmuş. Son derece detaylı bir şekilde özelleştirme yapabiliyorsunuz. Sonra zombiler gelip saldırıyor tabii… Her şeyin üstüne bir de bölgede kan vebası salgını bulunuyor. Salgından kurtulmak için, belirli bölgelerde bulunan hastalıklı kalpleri yok etmeniz gerekmekte. Şu zombi oyunları artık çeşitlilikte biraz yaratıcılığa gitseler iyi olacak. Her oyunda çığlık atan, ölürken patlayan zombi görmekten sıkıldık. Şaşırtın bizi birazcık! Tahmin edebileceğiniz üzere oyunda ateşli silah kullanmak pek akıllıca bir tercih değil. Susturucu dahi kullansanız sesi duyup gelen zombiler oluyor. PUANLAMA