Tearaway incelemesi

10 Şubat 2014 16:52


BAŞROL SENİN
Media Molecule, işte bu hayalleri hala hatırlayan ve değerinin farkında olan insanları bünyesinde barındıran harika bir firma. İlk olarak 2008 yılında LittleBigPlanet ile karşımıza çıktıklarında, oyunlara olan bakış açımızı tamamen değiştirebilecek kadar büyük fikirler sunmuşlardı önümüze. Hayal gücünün ve yaratıcılığın bir oyun için olmazsa olmaz parçalar olduğunu göstermekle kalmadılar, bunların sadece yapımcıların tekelinde olmadığını da gözler önüne serdiler. Diğer oyunlara baktığınızda sizin için hazırlanmış bir yapının içinde ilerlediğinizi görürsünüz. Yapabilecekleriniz, ancak oyunun yapımcısının hayal gücünün kapasitesi ile sınırlıdır. Fakat Media Molecule ekibinin bu çıkmaza bir itirazı vardı; “Oyunumuzda yapabileceklerinizin bizimle bir alakası yok, siz ne yapmak isterseniz onu yapabilirsiniz” dediler.

Bu fikirle yola çıkan iki LittleBigPlanet oyunu da haliyle çok başarılı oldu. Ancak bu ekibin söyleyecekleri henüz bitmemişti ve bu kez yepyeni bir fikirle, Tearaway ile karşımıza çıkma kararı aldılar. Tearaway, bizleri bez bebeklerin dünyasından alıp kağıtların arasına atıyor. Oyuncaklarımız farklı olabilir ancak yine uçsuz bucaksız bir yaratıcılık denizinin içinde buluyoruz kendimizi. Öncelikle bu oyunun ana kahramanı sensin! Metaforik bir yaklaşımdan bahsetmiyoruz, kelimenin tam anlamıyla ana karakter sizsiniz. Oyunun hemen başında PS Vita’nın ön kamerası aracılığıyla yüzümüzü ekranda gördüğümüzde ufak bir şaşkınlık yaşasak da, aslında direkt olarak oyuna dahil olacağımızı gördüğümüzde işin rengi değişiyor.

Gerçek dünya ile kağıtların dünyası arasında incecik bir köprü vazifesi görüyor PS Vita. Tearaway’in dünyasının bir hikayeye ihtiyacı var ve bu hikaye oldukça basit aslında; elinizdeki mesajı güneşe ulaştırmalısınız. Yüzü bile bir zarftan oluşan karakterimizi (Erkeği iota, dişisi aoti) yönlendirerek, yaratıcı pozisyonunda bulunan güneşe mesajı iletmek zorundayız. Ancak şöyle bir şey var ki, güneş de biziz! Kamera ne zaman güneşe dönse tam ortasında şapşal şapşal sırıtan suratımızı görüyoruz (Tearaway gibi bir oyunu oynarken sırıtmama gibi bir şansımız varmış gibi). Tabii burada seçim yine sizin elinizde; isterseniz yaratıcı pozisyonunda yüzünüzü görebilirsiniz, isterseniz de yere uzanmış fosur fosur uyuyan köpeğinizi. Ancak mantık değişmiyor, bu dünyanın yaratıcısı sizsiniz! Yani oyunda hem hedefiz hem de hedefe ulaşmaya çalışan ana kahraman. İlginç değil mi? Oyunun üzerine kurulduğu yapı ile başlıyor ilginçliklerimiz ve bundan sonra da artarak devam ediyor.

Öncelikle Tearaway’in dünyasında her şey kağıtlardan oluşuyor, ama her şey. Üzerinde koşturabildiğiniz su birikintileri de kağıttan, bastığınızda sıçrayan damlacıklar da. Kesilmiş, kıvrılmış, yuvarlanmış, buruşturulmuş kağıtlarda hazırlanan bu dünyanın sunduğu çeşitlilik ise akıllara ziyan seviyede. Ormanlardan tutun da vadilere, laboratuvarlardan çiftliklere kadar pek çok farklı oyun alanı hazırlamayı başarmışlar. Origami ustalarını kıskandıracak bir başarıdan söz ediyoruz…

Sayfa: 1 2 3 4 5

Paylaş