The Beginner’s Guide oldukça basit ve eğlenceli bir şekilde başlıyor. Amatör bir Counter Strike haritası denemesi ile başlayan Coda’nın macerası, her yeni oyunla dallanıp budaklanıyor. Hikaye aktarımı, diyalog, harita tasarımı ve hatta modelleme gibi konularda Coda’nın kendisini geliştirme sürecini hayretle izlerken, bu oyunların nasıl olup da bizlerle buluşmadığını sorgulamaya başlıyoruz. Ancak Wreden bizden hep bir adım önce hareket ediyor.
Ne zaman kafamızda bir soru canlansa, Wreden’in bunu sözcüklere döktüğünü görüyoruz. Oyun “Bu duvarın burada ne işi var?”, “Aynı şeyi neden tekrar tekrar yapıyorum?”, “Bu bulmacayı obsesif bir şekilde sürekli kullanmasının nedeni nedir?” ve “Coda’nın bir sorunu var galiba?” sorularını siz sormadan önünüze koyuyor. Ve işte bir noktadan itibaren oyunun şekli tamamen değişiyor. Coda’nın oyun yapımı konusundaki gelişimi yerini Coda’nın zihnindeki değişimlere bırakıyor. Bizler, fazlasıyla basit görünümlü oyunlar aracılığı ile bir insanın yaşamındaki sorunlarını yüreğimizin en derininde hisseder hale geliyoruz. Belki de ilk kez bir oyun sayesinde kendimizi değil, başka bir insanı düşünmek durumunda kalıyoruz.