Daha önce sizlerle artık bu sayfalarda araba yarışı oyunu incelemeleri paylaşmayı pek istemediğimizi belirtmiştik. Birbirinin kopyası oyunlardan o kadar sıkıldık ki, elimiz bile gitmiyor zira artık. Lakin UbIsoft’un oyuna hava ve deniz araçlarını katarak çakallık yapacağını nereden bilebilirdik ki? Yarış oyunlarının artık yeni bir şeyler denemesi gerekiyor. Hadi simülasyon tarafı neyse, gerçekçi sürüş deneyimi isteyen kişiler her zaman bulunuyor ve bu insanlara olabilecek en gerçekçi deneyimi sunmaktan fazlasını yapmanın gereği bulunmuyor. Ancak “arcade” türünde yarış oyunu yapılacaksa, ilgimizin çekilebilmesi için çok ilginç fikirlerle gelinmesi gerekiyor artık. Kuru kuruya şehrin içinde kapıştığımız, oradan buradan zıpladığımız oyunlardan yüzlerce var çünkü. Zamanında Burnout nasıl kaza sistemini oyunun yapıtaşı haline getirdiyse, Need for Speed nasıl Most Wanted ile en iyi yarışçılardan oluşan illegal bir kara listenin içine bizi soktuysa, Rocket League nasıl boş verin yarışı biz bunlara maç yaptıralım dediyse, bundan sonraki yarış oyunlarının da benzer fikirlerle karşımıza çıkması gerekiyor. İlk The Crew oyunu hiçbir özelliği ile bunu başaramamıştı. The Crew 2 ise deniz ve hava araçlarını işin içine sokarak bu çıkmazın içinden sıyrılmaya çalışıyor. Ancak günün sonunda aynı sıkıcı yarış oyunundan fazlası olmadığını üzülerek de olsa belirtmemiz gerekiyor. TAKİPÇİ KASMA YARIŞI Bir arcade yarış oyunu muadillerinden ayrılabilmek istiyorsa, oyuncuya cezbedici bir amaç sunması gerekiyor. Neden yarışıyoruz? Kaçtığımız birileri mi var? Yoksa kovalayan taraf mıyız? Milyon dolarlık bir TV şovu içinde miyiz? Tüm yarışları kazanmazsak kızımızı öldürecekler mi? Nedir yani motivasyonumuz? Bunlar önemli çünkü; “Tüm yarışları tamamla ve ülkenin en iyi yarışçısı ol” artık işlemiyor, olduk onu biz, bitti. The Crew 2 ise oyuncuya tam olarak bunu söylüyor ve daha en baştan çuvallıyor. Neymiş efendim, yarışları kazanarak sosyal medya takipçisi kazanacakmışız da ünümüz artacakmış. Cidden mi ya? Yıl olmuş 2018, oynadığımız yarış oyunu sayısı yüzleri geçmiş, siz kalkıp bize hala sosyal medya takipçisi kazanma amacı mı veriyorsunuz? Yahu bunun kralını South Park yaptı, o bile eğip bükerek, işin şakasına vurarak yaptı. Açık dünyada bir tepenin üzerinden atladığınız zaman kulaklıktan gelen; “Bravo, bu hareketin sayesinde yeni takipçiler kazandın” cümlesini duymak ne kadar bayık bir hissiyat anlatamayız inanın ki. Şimdi oyun bize diyor ki, bu açık dünya içinde çeşitli yarış türleri var; sokak yarışları, off-road, profesyonel yarışlar ve freestyle. Bu türlerin de alt başlıkları var, yani işte diyelim sokak yarışları içinde drift ve drag gibi hepimizin bildiği kapışmalar oluyor. Biz ülkenin en iyisi olacağımız için, tüm bu yarış türlerinde derecelere girmeli ve kara, hava, deniz taşıtlarının tamamını kullanmalıyız. Bakın, fazla uzağa bakmaya da gerek yok. Yahu aynı Ubisoft, Far Cry 5 içinde yan görev olarak bu konuyu çok iyi bir şekilde işledi zaten. Amerika’nın görmüş olduğu en büyük akrobasi sanatçılarından biri olan Clutch Nixon’ı hayatımıza soktu ve geçmişte onun sergilemiş olduğu performansları bizden havada, karada ve denizde tekrarlamamızı istedi. Bizler de zevkle, büyük keyif alarak bunları gerçekleştirdik. Şu oyunun ismini The Crew 2 yapma, Clutch Nixon Rises yap, bu adamın zamanında nasıl Amerika’nın en iyisi olduğunu göstermek için tüm yarışları icra edelim. Al sana çiçek gibi motivasyon, sosyal medya takipçisi kazanmak nedir yahu? GİT GİT BİTMİYOR Oyunun amaçsız yapısını kapatmaya çalıştığı bazı özellikleri var elbette. Bir kere haritası çok büyük (hatta belki biraz fazla büyük) ve açık dünya bir yapıya sahip oyun. Tüm Amerika’nın küçültülmüş bir versiyonuna sahibiz. Aslında harita ilk oyundakine yakın bir büyüklükte ancak o da aşırı bir büyüklüğe sahipti zaten. Ne kadar bir büyüklükten bahsettiğimizi anlayabilmeniz için şöyle bir karşılaştırma yapalım; havadan dahi gitseniz bir uçtan diğer uca yaklaşık 30-40 dakika arası sürüyor The Crew 2’nin haritası. Far Cry 5’te bu süre 3 ila 5 dakika arasında değişiyordu. Yani evet, akıllara zarar bir büyüklüğü var The Crew 2’nin dünyasının. Bu kez uçak ve deniz motoru gibi araçlar da kullanabildiğimiz için bu mesafeleri kat etmek birazcık daha kolay üstelik. Peki bu devasa haritada açık dünyanın zenginliği var mı sizce? Cevabı hepimiz biliyoruz da, biz yine de soralım dedik… KENDİNCE AÇIK DÜNYA Yarış oyunu olsun veya olmasın, bizim açık dünya oyunlarından bazı temel beklentilerimiz var. Bir kere o devasa dünya boş hissettirmemeli, bizim dışımızda da yaşamaya devam etmeli. İnsanlar kendi işleriyle uğraşmalı, hayvanlar doğal yaşamlarını sürmeli, biz orada değilken bir şeyler değişmeli. Bunun dışında yapılabilecek pek çok farklı eylem ve görev bulunmalı. Burada bir yarış oyunundan GTA, Skyrim veya Fallout gibi çeşitlilik beklemiyoruz elbette. Ama mesela ansızın karşımıza bir bölgenin motor çetesi çıkmalı, bizimle alakasız bir polis kovalamacası baş göstermeli veya ülkenin genelinden topladığı eşsiz araç parçalarını bize satmaya çalışan bir satıcı canımızı sıkmalı. Dahası, açık dünya oyunları keşfedilebilir olmalı. Köşe bucak gezinmemiz enteresan yapılar ve ödüllerle desteklenmeli. Gittiğimiz alakasız bir noktanın tepelerine saklanmış kendi halinde bir binada park etmiş çok değerli bir araç bulabilmeliyiz mesela. Bunlardan herhangi biri The Crew 2’de var mı? Yok. Peki bu durumda oyunun açık dünya olmasının bir anlamı var mı? Yok. Dağ tepe gezip anca bir yarıştan diğerine giriyoruz, aman ne kadar da ilgi çekici… YER GÖK BİZİM Gelelim oyunun farklılık anlamında elini taşın altına soktuğu kısma. Kara, deniz ve hava araçları arasında geçiş yapmak iyi kotarılmış. İstediğiniz an, yaklaşık bir saniye içinde aracınızı değiştirebiliyorsunuz. Arabanızla son sürat bir tepeden sıçrayıp, tam nehre düşecekken sürat teknesine dönüşerek yolunuza hız kesmeden devam etmek oldukça keyifli yansıtılmış. Tabii burada havada araç değiştirebildiğimiz bir yapıdan söz ettiğimiz için mantık sınırlarını göz ardı etmek gerekiyor. Zira uçakla gökyüzünde daireler çizerken bir anda arabaya dönüşüp, yüzlerce metre mesafeden düşerek hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ettiğimiz bir yapıdan söz ediyoruz burada. Kesinlikle eğlenceli, orası kesin. Ancak ilk oyunda olduğu gibi burada da sürüş hissiyatının oldukça yetersiz olduğunu belirtelim. Kullandığımız araçların neredeyse hiçbirinde ne ruh var, ne de heyecan. Yapımcı Ivory Tower’ın bu konuda daha çok fırın ekmek yemesi gerekiyor ne yazık ki. ARADIĞINIZ OYUNA ŞU AN ULAŞILAMIYOR Eğer can sıkıcı ve keyifsiz kısımlar buraya kadar sizi yıldırmadıysa şunu da belirtelim; oyun sizden sürekli olarak internete bağlı kalmanızı istiyor. Yani diyelim bir yarışla 20 dakika boyunca uğraştınız ve tam kazanmak üzeresiniz, eğer o anda internetiniz kesilirse geçmiş olsun, kendinizi ana menüde bulacaksınız. Tek başına oynamak isteyen insanları sürekli internet bağlantısına zorunlu bırakmak kadar çağ dışı bir düşünce yapısı yoktur herhalde. Kısacası; The Crew 2 ilk oyunun üzerine yeni bir şeyler eklemek istemiş ama ortaya bomboş bir içerik çıkarmaktan fazlasını yapamamış ne yazık ki. DETAYLAR Hemen her yarış oyununda olduğu gibi burada da gece yarışları çok daha güzel görünüyor. Hele bir de yağmur yağıyorsa, ışıklandırmanın kalitesiyle birlikte değmeyin keyfimize. Lakin keşke oyunun geneli bu denli keyfimize hitap edebilseydi… Bunun yerine genellikle bu tarz devasa boşluklar, sonsuza uzanırmış gibi görünen hiçliklerle karşılaşacaksınız. Yazımızda da belirttiğimiz gibi, istediğiniz an istediğiniz araca geçiş yapabiliyorsunuz. Ve bunu söylerken ciddiyiz, köprünün ortasında karaya vurmuş balık gibi kalabilirsiniz. Her ne kadar bu büyük haritayı daha ulaşılabilir kıldığı için faydalı olsa da, uçak kullanımı keyiften en uzak noktası olmuş oyunun. Yüksekten arabaya dönüşmek dışında faydası yok. PUANLAMA