The Division hem Ubisoft’un, hem de 2016’nın en çok beklenen oyunlarından biriydi. Uncharted 4’ün de ertelenmesi ile birlikte, 2016 yılının ilk büyük bombası olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Ancak artık zerre şaşırmadığımız üzere, Ubisoft Ubisoft’ladı. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Tom Clancy’s The Division bir pazarlama başarısıdır. Ubisoft’un son yıllarda en başarılı olduğu alanın burası olması da ironinin ta kendisi aslında. Bizden size ufak bir tüyo gelsin; eğer ki bir oyun, normalin çok üzerinde bir tanıtım gerçekleştiriyorsa, muhtemelen sonuç vasat olacaktır. Hiçbir yapımcı ve dağıtıcı firma, kalitesine güvendiği oyunun tanıtımına milyon dolarlar ayırmaz. İki video gösterir ve gereken beklentiyi zaten oluşturur. Ubisoft’un inanılmaz tanıtım yaptığı oyunlara bir bakalım; Watch Dogs, Assassin’s Creed serisi ve şimdi de The Division. Hepsinin de kalitesi gösterilenin oldukça altında. Neden aynı Ubisoft, Far Cry serisi için bu denli tanıtım yapmıyor? For Honor için The Division’a uygulanan pazarlamanın onda birini görüyor musunuz? İşte bu ufak tüyo ile gelecekte nasıl oyunlarla karşılaşacağınızı daha iyi analiz edebilirsiniz. Ubisoft özelinde gözleriniz South Park ve For Honor’ın üzerinde olsun bizce. BARE MINIMUM Giriş paragrafı oyuna yönelik düşüncelerimizi genel anlamda özetliyor. Hayal kırıklığına sahibiz sevgili okuyucu ve bunun tek sorumlusu da Ubisoft’tur. The Division, oynaması keyifli, güzel zaman geçirilen, hiç de fena olmayan bir oyun aslında. Ancak sen oyunu bu çağın en büyük olayıymış gibi tanıtırsan, son kullanıcıda yaratacağın yegane hissiyat da hayal kırıklığı olacaktır. Kısacası hayır, The Division MMO janrını kökünden değiştirecek o oyun değil arkadaşlar. Uzağından bile geçmiyor hatta. The Division, yapmaya çalıştığı her şeyi “kararında” yapabilen bir oyun. Elin oğlunun “bare minimum” dediği bir durum vardır. Bir işi, olabilecek en az efor ve emekle, “olduğu kadar” yerine getirmeyi ifade eder. İşte bu oyun da, tüm yapabileceklerini “bare minimum” seviyesinde yapan bir oyun. The Division’ı, açık bir dünyaya sahip, RPG etiketini ısrarla üzerine yapıştırmaya çalışan bir MMO olarak tanımlayabiliriz. Geçtiği dünya ise, alışık olduğumuz şekilde terörist saldırısı sonrası medeniyetini kaybetmiş bir New York güzellemesi. Yapımcıların mı post apokaliptik dünya görüşü çok dar, yoksa biz mi binlerce yıl süren medeniyet savaşını kaybetmeye çok meyilliyiz o da ayrı bir merak konusu. Hükümetin tamamen elinin kolunun bağlandığı noktalarda devreye giren The Division biriminin bir üyesi olarak başladığımız oyunda, terörist saldırısının iplerini tutan kişileri ve New York’un geldiği durumdan faydalanan kansız insanları etkisiz hale getirme mücadelesine düşüyoruz. Oyunun senaryosu hem klişe olduğundan, hem de oyun içinde öykü parçacıklarını damlalıkla verdiğinden elimizden geldiğince vurucu göstermeye çalıştık durumu. Lakin oyuna girdiğinizde bu atmosferi hissedebileceğinizden oldukça şüpheliyiz. OYUNCULARIN KATKISIYLA Satın aldığınız bir oyun kendisinin MMO olduğunu iddia ederse, siz de beklentilerinizi bu minvalde şekillendirirsiniz. Ancak karşılaştığınız sonuç boş ve nefes almayan bir dünya olunca evdeki hesap da çarşıya uymuyor haliyle. Etkisi çok daha yıkıcı olaylar sonucu yok olma noktasına gelmiş dünyalarda geçmesine rağmen pek çok oyun, The Division’a göre daha fazla yaşam belirtisi gösteriyor. Bir sürü oyuncuyu alıp, sayısız farklı sunucuya dağıtırsanız sonucun bu şekilde olması da kaçınılmaz elbette. Ubisoft kusura bakmasın; peşi sıra gelen, birbirinin aynısı ve hiçbir anlam ifade etmeyen yapay zeka kontrolündeki düşmanları yaşayan bir dünya için yeterli göremiyoruz. PvE kısımlarında The Division etkileyici olmayı gerçekten başaramıyor. Neyse ki, PvP devreye girdiğinde bizler oyuna katma değer katıyoruz da eğlence baremi yukarılara çekiliyor. Özellikle Dark Zone, The Division’ın genele yansıyan ortalama duruşuna inat, parıl parıl parlayarak seviyeyi yükseltiyor. KARANLIKTA AYDINLIĞI BULMAK Söz konusu terörist saldırıya ilişkin virüsün en etkin olduğu nokta, haritada duvarlarla kapatılmış durumda. Dark Zone, oyunun tamamından farklı bir yapıya ve kurallara sahip. Burada hem diğer oyunculara karşı (PvP), hem de yapay zekaya karşı (PvE) mücadele etmeniz gerekiyor. Ancak öyle kim kime dum duma bir durum yok ortada. Dark Zone içinde normalin çok daha üzerinde kaliteye sahip ekipmanlar çıkıyor ve bunları elde ederek mekanı terk etmeye çalışıyorsunuz. Bu noktada diğer oyunculara karşı duruşunuz hayati önem taşıyor. Çünkü bir rakibi öldürürseniz, onun elindeki bütün ekipmanlara sahip oluyorsunuz. Ama aynı zamanda “rogue” haline gelerek, bölgedeki diğer tüm oyunculara yerinizi belli etmiş oluyorsunuz ve onlar artık sizi öldürebilir hale geliyorlar. Yani isterseniz uslu bir çocuk olur ve elinizdekiyle idare etmeye çalışırsınız ya da isterseniz agresif olarak herkesin size saldırmasını göze alıp, daha fazlasını arzularsınız. Buradaki kayıp/kazanç dengesi muazzam işlenmiş ve oyuncuların birbirlerine karşı tutumları başka hiçbir yerde olmadığı kadar keyif verici. Kısacası The Division’un tüm bölgelerinde sıkılsanız dahi, sadece Dark Zone için oynamaya devam edebilirsiniz. ROL YAPMA BANA! Oyunun bir de kendisini RPG olarak konumlandırdığı kısım var. Şimdi hakkını yemeyelim, oyun içinde rol yapma ögeleri barındırıyor. The Division, karakterinizin gelişimi, özelliklerinizin oynayış şeklinize göre artışı, toplanabilir sayısız eşya ile klasik rol yapma oyunlarına göz kırpıyor. Ancak özellikle eşya ve ekipman toplama/geliştirme noktasında bir sıkıntı var. Burada da alıştığımız şekilde silahlar dünyadaki enderliklerine göre ayrılıyor ve özellikleri de bu bağlamda değişiyor. Şimdi biz bu eşyaları neden bu kadar istekli bir şekilde bulmaya çalışıyor, en iyisine sahip olabilmek için çaba gösteriyoruz? Çünkü rol yapma oyunlarında bir silah veya eşyadan ne kadar az sayıda varsa eşyanın özellikleri ve görünümü cazip hale geliyor. The Division’da ise, geçtiği yakın gelecek itibarıyla aynı silahın daha güçlüsünü elde edip duruyorsunuz. Ne şeklen bir cazibe var, ne çok farklı bir eşyaya sahip olma imkanı. İlk başta 20 vuran silah sonrasında 200 vuruyor, bu kadar. Hal böyle olunca, araştırma ve daha fazlasını isteme hissiyatını komple kaybetmiş oyun. The Division’ın RPG kısmında tökezlemesinin en temel sebebi bu. NE UMDUK NE BULDUK? The Division bir Ubisoft oyunu olduğunu grafiklerinde de gösteriyor. Tıpkı Watch Dogs için olduğu gibi, The Division’da da grafikler ilk gösterilenin altında karşımıza çıkıyor. Tanıtımlarda gördüklerinizden daha farklı bir oyuna sahip olacağınızı bilmelisiniz. Buna rağmen, oyunun grafiklerine asla kötü diyemeyiz. Özellikle çevresel elementler ve ışıklandırma konusunda alıştıklarımızın çok üzerinde bir performansı var oyunun. The Division, gelecek eklentiler sonrası daha elle tutulur bir oyun haline gelebilir ancak şu haliyle, ne yazık ki beklentilerimizin oldukça altında kalıyor. DETAYLAR Oyunda kullanılan ara yüz göstergelerinin oldukça başarılı olduğunu söylemeliyiz. İlk başta bayağı karışık gelecekler ancak zamanla her ihtiyacınızı karşıladıklarını göreceksiniz. Özellikle kaplamaların, ilk gösterilen videolara göre oldukça geri çekildiği tartışılmaz bir gerçek. Buna rağmen, şu ışıklandırmanın güzelliğine bir bakar mısınız lütfen? The Division sunucuları ilk açıldığında oldukça komik görüntüler yaşandı. Görev almak için bekleyen oyuncuların, hakkaniyet uğruna sıraya girmeleri görülmeye değerdi. The Division’dan en üst seviye keyfi elde etmek istiyorsanız, akşam ve kar yağarken oynamayı deneyin. O dünyanın içine girmeniz bu sayede çok daha kolay olacaktır. PUANLAMA