YÜZÜ GENÇ, RUHU YAŞLI
Lakin oyunun çok daha büyük sorunları var ne yazık ki. Her ne kadar oyun sonradan PS4’e uygun bir hale getirilmiş olsa da, yaşını fazlasıyla belli ediyor. The Last Guardian bundan beş yıl önce çıkmış olsaydı kimse yadırgamazdı mesela. İşin sanat tasarımı noktasında hiçbir sıkıntı yok, tasarımlar gerçekten nefes kesici. Ancak işin teknik kısmında oyun büyük tökezliyor. Hele o kamera açıları yok mu, evlerden ırak. Son yıllarda gördüğümüz en başarısız kamera kontrollerinin bu oyunda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. PS3 için bitmiş olan oyunu PS4’e taşırken yalnızca grafiksel detayların elden geçtiği çok belli oluyor. 2010 öncesi dönemi buram buram hissettiren kamera sorunları var oyunda. Koca ekranda Trico’nun tüylerinden başka hiçbir şey göremediğiniz anlar oluyor örneğin. PS4 Pro’nun çıkış yaptığı böylesi bir dönemde bu teknik kusurlar daha da bir göze batıyor haliyle. Ancak işin teknik kısımdan oluşan perdesini araladığınızda, arka tarafta sanatsal bir şaheser bizleri karşılıyor. Bunca sorunu görmezden gelmeye değecek bir güzellik mi bu? Hem de nasıl!
TÜRÜNÜN BELKİ DE SON ÖRNEĞİ
Ueda’nın birbirini ruhani bir şekilde takip eden oyunlarla yarattığı üçlemesi The Last Guardian’la son bulmuş oluyor. Başına gelen bunca belanın ardından doğal olarak pek çok soruna sahip olsa da, ICO ve Shadow of the Colossus’u sevmiş olanları memnun edecek tüm özelliklere sahip olduğunu söyleyebiliriz oyunun. Eğer birbirinin kopyası onca oyundan sıkıldıysanız, The Last Guardian sizler için güzel bir nefes alma imkanı olacaktır. Kusurlarıyla sevmeye çalışın onu, tıpkı Trico’yu seveceğiniz gibi…