The Sinking City incelemesi
SHERLOCK MUSUN MÜBAREK?
Her ne kadar kötü animasyonlarla bezenmiş kayık ve yürüme süreci mantıksız görünse de, yapımın bir açık dünya olması ve yan görevlerin çoğunun alakasız yerlerde ortaya çıkması sebebiyle hızlı ulaşımı mümkün olduğunca kullanmamak en doğrusu. Zaten isteseniz de istemeseniz de aynı bölgelerden tekrar ve tekrar ve tekrar geçmek zorunda kalacaksınız çünkü bulmak istediğiniz bir kişinin nerede olduğunu ancak belirli yerlere konuşlanmış arşivlerde araştırma yaparak çözümleyebiliyorsunuz. Evet bir dedektifiz ve noktaları birleştirmek bu işin en güzel kısmı ancak keşke bunu dünyanın en sıkıcı süreciyle oyuncuya aktarmasaydınız. Neyse ki Sherlock Holmes serisinden güzel detayları da buraya taşıyabilmişler. En dikkat çekeni, isminden de direkt kopyala-yapıştır yapıldığı belli olan “Zihin Sarayı” mekaniği. Bulduğunuz ipuçlarını görebildiğiniz ve üzerlerinde oynama yaparak sonuca ulaşmayı başardığınız bu mekanik en az Sherlock Holmes’de olduğu kadar iyi çalışıyor. Ulaştığınız sonuçların hemen hepsinde belirli ahlaki kararlar vermek durumunda kalıyorsunuz. Bazen öyle hikayeler karşınıza çıkıyor ki,suçlu olduğunu ortaya çıkardığınız birinin yürüyüp gitmesine izin verirken bulabiliyorsunuz kendinizi. Kararlarınızın oyuna etkisi var ama siz yine de beklentinizi çok yukarıda tutmayın…
YAZIK OLMUŞ
Yapımcıların Lovecraft’ı iyi anladıkları ve olabilecek en iyi şekilde oyuna aktarmak istedikleri muhakkak. Yaratılmış olan atmosferin kalitesi de bunu gözler önüne seriyor. Ancak çağ dışı animasyonlar, akıllara zarar yükleme süreleri ve sıkıcı mekanikler nedeniyle bu atmosferi hissetmek mümkün olmuyor. Uzun zamandır potansiyelini bu denli kötü kullanan başka bir oyunla karşılaşmamıştık ne yazık ki…