Netflix dizisi The Witcher ikinci bölümle beraber kadraja Yennefer’i sokuyor. Hikayenin en önemli karakterlerinden Yennefer’in geçmişine gidiyoruz.
Netflix dizisi The Witcher ilk bölümünde en çok merak edilen karakterlerden Yennefer’i es geçmişti. Bunun sebebi Yennefer için çizilmiş olan yolculuğun en başından başlamasıymış. Geralt’ta ya da Ciri’de hikaye karakter için bir giriş yapmamışken; Yennefer için bir giriş yapılması tercih edilmiş. Bu da aslında Witcher evrenindeki büyücülere daha yakından bakmamızı sağlıyor. Eğer kitapları okumadıysanız ya da evrene dair bir bilginiz yoksa Yennefer ilk haliyle sizi şaşırtabilir. Çünkü bizi kambur, çenesi çıkık bir kız karşılıyor. Evrende “evlenmesi mümkün olmayan” ve tabiri caizse çirkin kız çocukları için eğer eğilimleri varsa kurtuluş büyücülük oluyor. Nitekim Yennefer de en kudretli büyücülerden birine dönüşmeden önce bu yollardan geçiyor. Ancak ne pahasına?
Öncelikle izleyiciler için şunu aradan çıkaralım. Yennefer’in dizinin başındaki görünümü ve yeni yeni büyücülüğe adım atması zaman dilimi açısından hayli geçmişte geçtiği anlamına geliyor. Yani ortada bırakın Ciri’yi, Cintra Kraliçesi Calanthe dahi Cintra’nın başına geçmemiş. Zaten daha sonra büyücülerin pek de yaşlanmadığını öğreneceksiniz. Ancak bunun detaylarını o bölüm geldiğinde konuşalım. Yennefer’e hayat veren Anya Chalotra oyuncular arasındaki tartışmalı isimlerden biri. Bunun sebebi ise Yennefer’in cazibesindeki tehlikeli havayı veremeyeceği korkusuydu. İkinci bölümden bunun yorumunu yapmayacağız. Çünkü zaten karşımızda özgüveni olmayan, görüntüsü yüzünden alay edilmiş, dışlanmış ve kendine güç kazanarak yer edinmeye çalışan bir Yennefer bulunuyor. Chalotra’nın bu kısımların üstünden geldiğini söyleyebiliriz.
Bu bölüm Geralt tarafında bizi sevilen karakter Dandelion ile buluşturuyor. Dandelion dizide Lehçe olan orijinal serideki ismi Jaskier’le anılıyor. Esasen kitaplarda Geralt’la buluşması bu şeytan ve elf olayıyla olmasa da diziye böyle yansıtılmış. Jaskier’i her bölüm daha çok seveceksiniz bunu söyleyebiliriz. Hikaye Son Dilek kitabındaki Dünyanın Ucu öyküsünü işliyor. İlk bölümdeki CGI ve pratik efektler gözümüze güzel gelmişti ama bu bölümde Şeytan birazcık gözümüze battı ne yalan söyleyelim. Elflerin de bazıları çok iyiydi ama bazıları idare eder diyelim. Hikayeyi kısaltmak adına bazı değişiklikler de yapılmış, hatta epey de törpülenmiş. Ancak dizinin yaratıcısı Lauren Schmidt ile yaptığımız röportajdan sonra böyle bir şey olmasını bekliyorduk. Zira kendisi zaten 8 bölüme ve 60 dakikaya çok zor sığabildiğine ve bazı şeyleri dışarıda bırakmak zorunda kaldığına değinmişti. Bu bölüm farklı ırkların evrendeki konumuna dair politik alt metinler elde etmek mümkün oluyor. Bu da bulunduğumuz evreni daha iyi anlamayı sağlıyor. Bu bölüm Ciri’nin hikayesine de biraz derinlik katarken bizi yine farklı zaman dilimlerine götürdü. Bir kez daha aksiyon ve tansiyon da hiç inmedi diyebiliriz. İki bölüm üst üste dizi bizi mest etmeyi başardı. Bu noktada artık benzer bütçe ve imkanları olmasa da Game of Thrones boşluğunu doldurabilecek bir yapımla karşı karşıya olduğumuzu düşünmeye başlamıştık diyebiliriz.
Ocak 2020 Netflix Türkiye ajandası