Çoğu kişi için 2015 yılının en çok beklenen oyunu olan The Witcher 3: Wild Hunt, işkenceye dönen ertelemeler sonrası sonunda bizlerle. İlk iki oyunuyla klasikler arasında girmeyi çoktan başarmış olan seri, üçüncü oyunuyla birlikte bu işin en iyilerinden olduğunu dosta düşmana gösteriyor. Değil tüm Avrupa, sadece doğu Avrupa söz konusu olduğunda bile üçüncü konumda yer alan, pazar büyüklüğü olarak Türkiye’nin gerisinde bulunan Polonya’dan CD Projekt RED gibi bir firmanın çıkmış olması sizce de düşünülmesi gereken bir konu değil mi? “Ülkede sektör mü var, nasıl dünya çapında oyun çıksın?” sorularının arasında, çok daha küçük sektörlü bir yerden tarihin en iyi oyunlarından birisi çıkıyorsa şapkalarımızı önümüze koyup bu işin muhasebesini yapmalıyız sanki. Kataloglarındaki tek seri olan Witcher ile harikalar yaratmış, GOG.com gibi muazzam bir platformla takdir toplamış ve oyuncunun kamburu DRM’le verdiği mücadele sebebiyle gönülleri fethetmiş bu firmayı normalin üzerinde sevdiğimizi saklamayacağız. Neyse ki CD Projekt RED sevgiyle şımaran, “ben oldum” düşüncesine giren bir firma değil. Bunun en büyük kanıtı da, Witcher 3’ün bugüne kadar yaptıkları en gösterişli iş olmasından belli aslında. WITCHER 3 ÖVÜYORUZ Kafanızda hala bir soru işareti varsa önce onu bir kaldıralım. The Witcher 3 tek kelimeyle mükemmel. Yılın oyunu olması fazlasıyla muhtemel, hatta yıllar sonrasında bile en iyi RPG’ler arasında parmakla gösterilebilir. Witcher 3 her kadı kızında olacak kadar kusurlarıyla sevilecek, ne olursa olsun burun kıvıranlara karşı hararetle savunulacak bir oyun. Witcher ve Witcher 2’nin hatalarından dersler çıkarmış ve piyasadaki rakiplerinin yaptıklarından çok daha iyisini yapmayı kafasına koymuş. Tek bir parçasıyla parlamayı göze almamış; oynanabilirliğinden senaryosunun derinliğine, görevlerinin zenginliğinden karakterlerin işlenişine, atmosferi ince ince saran müziklerinden kendisine hayran bırakan görselliğine kadar her kalemde kıskandıracak kadar iyi iş çıkarılmış. Eğer hala yeni nesil bir konsol sahibi değilseniz veya güncel oyunları çalıştırabilecek bir PC’niz yoksa, bir şekilde sahip olma aşkıyla tutuşabilirsiniz. Bize kalsa iki sayfa incelemenin hepsini övgü cümleleriyle doldururuz ancak biraz detaylara insek iyi olacak artık. İlk olarak şu çok konuşulan ve nasıl yapılacağı merak edilen harita işine bakalım. YARI AÇIK DÜNYA Oyun açıklandığında Skyrim’in yaklaşık üç, GTA V’in ise bir buçuk katı bir haritaya sahip olacağı söylenmişti. Dahası, bu harita ile birlikte açık dünya oynanışı da Witcher serisine dahil oluyordu. RPG sevenler için bu büyüklükte bir harita ve açık dünya olması muhteşem bir haber olabilirdi ancak Witcher serisinin fanatikleri endişelenmişti. Bu sistemin seriye yakışmayacağını ve hikaye anlatımına zarar vereceğini düşünüyorlardı. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu endişelerin hepsi yersiz çıktı. Oyunun bu kadar büyük bir haritaya sahip olmasından ve mantıklı düşünülmüş açık dünya sisteminden çok memnun kalacaksınız. Öncelikle haritanın Skyrim gibi tamamen açık olmadığını belirtelim. Evet, oynanış yapısı açık dünya şeklinde ama bu dünyanın tamamının açık olduğu anlamına gelmiyor. Tüm harita bölge bölge ayrılmış ve siz oyunda ilerledikçe bu bölgeler arasında ilerliyorsunuz. Kulağa sınırlandırılmış gibi geldiğinin farkındayız ama hiç öyle değil. Oyunun mantık sınırlarını zorlayan büyüklükteki haritası sayesinde bölünmüş her bir bölge dahi başka bir oyunun sahip olabileceği kadar alan kapsadığından bu sınırlandırılmışlığı hiç hissetmiyorsunuz. Karakter gelişiminiz ve tonlarca yapabileceğiniz şey için zamana ihtiyaç duymanız ve bu zamanı her bir bölgeyi karış karış keşfetmek için kullanacak olmanız sayesinde zaten bir bölgeyi bitirdiğinizde otomatik olarak diğer bölgeye geçme vaktinizin geldiğini anlıyorsunuz. Witcher’ın hikaye örgüsü ve anlatım tarzı Skyrim’den farklı olduğundan harita kullanımını bu şekilde tercih etmelerini biz çok başarılı bulduk. Oyunda ilerledikçe tüm haritanın ortaya dökülmesi ve gittiğiniz her bölgeye hızlı ulaşım gerçekleştirebiliyor olmanız sayesinde de güçlenmiş bir Geralt ile keşfin tadı daha da lezzetli hale geliyor. KELEBEK ETKİSİ The Witcher 3: Wild Hunt’ın ana hikayesi, Geralt’ın aşkı Yennefer ve evlatlık kızı Ciri’yi araması üzerine odaklanıyor. Ancak söz konusu oyun Witcher ise hiçbir şey bu kadar basit kalmıyor elbette. Gittiği her yere kandan başka bir şey getirmeyen Wild Hunt ordusu ve politikanın, entrikanın ve şehvetin su gibi aktığı bir olay örgüsü Geralt’ı bekliyor olacak. Ancak Witcher 3’ü güçlü kılan sadece Geralt’ın etrafında dönen bu hikaye değil. Yan hikayeler ve diğer yaşananlar öyle güçlü arka planlara sahip ki çoğu zaman ana hikayeden rol çalıyor. Bu devasa haritada yaşanan hiçbir şey öylesine ve sırf konulmuş olmak için orada değil. Hepsinin bir geçmişi, anlatacak bir öyküsü ve vereceğiniz kararlara etkisi var. Siyah ve beyaz kararların iç içe geçtiği, grinin tonlarında gezinen bu moral değerler sebebiyle her eyleminizin bir anlamı ve sonucu var. Verdiğiniz kararların sonuçları sadece sizi değil, Witcher 3’ün tüm dünyasını derinden etkiliyor. Seçim anında verdiğiniz kararın doğru veya yanlış olduğuna yönelik hiçbir işaret önünüze koyulmazken, oyunda ilerlediğinizde bu kararınızın sebep olduğu sonuçlara tanıklık etmek oldukça yıkıcı veya sevindirici olabiliyor. Witcher 3’ün bu kadar komple bir oyun olması da biraz buradan kaynaklanıyor zaten. TEK DERDİMİZ BU OLSUN Oyun çıktıktan sonra sanki içeriğindeki her şey önemsizmiş gibi tüm mecralarda grafikleriyle ilgili tartışmaların döndüğünü belki görmüşsünüzdür. Bunun en büyük sebebi de 2 yıl önce gösterilen tanıtım videosuna göre düşürülmüş grafik kalitesiydi. Pek çok insan kandırıldıklarını, CD Projekt RED’in Ubisoft vari hareket ettiğini iddia etti. İşin aslı ortada gerçekten bir grafik gerilemesi bulunuyor. Firmadan gelen resmi açıklamada; bunu işin çakallığına kaçmak için yapmadıklarını, sadece aradan geçen iki senede oyun çok fazla büyüdüğünden bazı şeylerden ödün vermek zorunda kaldıkları belirtildi. Aslında bu gayet anlaşılabilir bir durum. Tanıtım videosu için hazırlanan tek bir haritanın ihtiyaç duyduğu sistem gereksinimi ile, bugüne dek yapılmış en büyük ve detaylı haritalardan birinin gereksinimlerinin aynı olması beklenemez. Tüm bu haritayı hiçbir yükleme süresi olmadan bizlere kazandıran bir oyun var ortada. Eğer ki bazı şeylerden ödün verilmeseydi bugün oyuncuların yüzde 90’ı bu oyunu oynayamıyor olurdu. Daha da önemlisi, Witcher 3’ün grafikleri şu haliyle bile inanılmaz güzel. CD Projekt RED bu mızmızlanmaları gerçekten hiç hak etmiyor. YOKSA SİZ HALA? Yine de teknik anlamda şikayet edilmesi gereken konular mevcut. Maalesef oyun çok fazla donma, düşme ve görüntü kare sayısında dalgalanma barındırıyor. Fakat firma bu sorunları gidermek için harıl harıl çalışıyor ve peş peşe çıkardığı yamalarla durumu düzeltmeye uğraşıyor. Bu yazıyı okuduğunuzda bu sorunların çok büyük bir bölümü giderilmiş bile olabilir. Uzun lafın kısası, ülkemizde 89 TL fiyat etiketiyle satışa sunulmuş böylesine güzel bir oyuna çok sık denk gelmiyoruz. Bir saniye bile düşünmeyin ve kendinizi bu eşsiz maceranın kollarına bırakın. DETAYLAR Witcher 3’ün yaratık kontratları sayesinde birbirinden çirkin ve zorlu pek çok yaratıkla çarpışacaksınız. Yeteneklerinizi test etmek için bu görevleri atlamayın deriz. Oyunda gayet güzel bir gündüz-gece döngüsü bulunuyor. Gün batımlarının keyfini çıkarırken, Geralt’ın sakallarının her yeni günde uzadığına şahitlik edeceksiniz. Batman serisinden aşina olduğumuz dedektif görüşüne benzer bir “Witcher Sense” özelliği kullanılmış. Düşmanlarınızı takip etmek için oldukça elverişli. Geralt her zaman biraz yaramaz bir adam olmuştur ancak bir unicornun üstünde cilveleşmek onun için bile ilginç bir deneyim olsa gerek. PUANLAMA