0’ların başından itibaren oyuncu olmamışların kolay kolay heyecanlanmasını beklemediğimiz bir oyunla karşınızdayız. Yok eğer oyunculuk geçmişinize LucasArts biraz olsun temas etmeyi başarmışsa, şu an üstünüzü başınızı parçalayarak bu satırları okuyor olduğunuzu tahmin ediyoruz. Eğri oturup doğru konuşalım. Başlangıçta farklı dedik, ilginç dedik, yenilik getirmişler dedik ve Telltale Games oyunlarını bayağı bir sevdik. Ancak şu an dönüp baktığımızda görüyoruz ki, bu oyunlar macera türünün ruhunda ne varsa alıp götüren yapımlar olarak karşımıza çıkıyor. Hoş onlar da artık Sam and Max’te yaptıkları kadar bu işin üzerine düşmüyor, onun da etkisi var ama neyse… Bir oyun türü muhakkak evrilebilir ancak temel unsurları aradan kaç yıl geçerse geçsin değişmez. 20 yıl öncenin strateji, rol yapma veya FPS oyunları ile günümüzün yapıtları arasında kozmetik çok değişiklik var lakin temel unsurlar oldukları yerlerde duruyor. Bu sıkıntıdan muzdarip tek oyun türü macera oldu belki de. Her şeyin temeli olan bulmacaları minimuma indirdiler bir kere, bazı oyunlara süs olsun diye bile koymadılar. Doğru zamanda doğru tuşa basma simülasyonu olup çıktı koskoca macera türü. İlle de piksel avcılığı yapalım demiyoruz ancak, güzel bulmacalar, kaliteli diyaloglar, tadında göndermeler bu türün olmazsa olmazlarıdır. İşte siz de böyle düşünüyorsanız, Thimbleweed Park tüm dertlerinize derman olacak demektir. USTALARA SAYGI DURUŞU Bundan tam 30 yıl önce, Ron Gilbert ve Gary Winnick isimli iki adam oyun tarihini kökünden değiştirecek bir işe kalkıştı. Etlerine butlarına bakmaksızın kalktılar, o zamana kadar yazı tabanlı olarak ilerleyen macera oyunlarını “point-and-click” türüne dönüştürdüler. İnsanlara komutları yazdırmak yerine komutları ekrana sabitleyip, o sırada ekranda olup bitenle etkileşime girmeye zorladılar. Bunun sonucunda da ortaya gelmiş geçmiş en iyi macera oyunlarından biri olan Maniac Mansion çıktı. Elbette bu aslında bir kartopu etkisinin de habercisiydi çünkü bu devrimin sonucu olarak Monkey Island, Full Throttle, Indiana Jones gibi başyapıtlar oyuncularla buluştu. İşte 30 yıl önce bu devrimi başlatan iki isim, bugün Thimbleweed Park’ın da arkasında olan iki isim aynı zamanda. Bu o kadar özel, o kadar heyecan verici, o kadar inanılmaz bir durum ki, fazla heyecanlanırsak lütfen kusurumuza bakmayın. Thimbleweed Park aslında bir Kickstarter projesi olarak ortaya çıktı. Ron Gilbert kalkıp da; “Düşünün ki çekmecenizde gözünüzden kaçmış bir LucasArts oyunu varmış ve bunca yıl sonra bir anda karşınıza çıkıyor. İşte size o oyunu sunacağım!” dediğinde insanların cüzdanlarını monitöre fırlatması hiç de şaşırılacak bir sonuç olmadı haliyle. Eski macera oyunlarının sahip olduğu cazibe, basitlik ve masumiyeti yeniden yansıtmayı amaçlayan ikili, Thimbleweed Park ile bunu fazlasıyla başarmış görünüyor. Piksel piksel grafikleri, gördüğünüz anda tanıdık gelecek komut ve envanter ekranı ile bir Gilbert oyunundan beklemeniz gereken o harika mizahıyla 1987’den çıkıp gelmiş gibi duruyor oyun. BEŞİ BİR YERDE Thimbleweed Park kasabasında gerçekleşen bir cinayetle başlıyor oyunumuz. Bu cinayeti çözmek için gelen Angela ve Antonio isimli iki dedektifin olaya dahil olmasıyla birlikte, buram buram X-Files ve Twin Peaks kokuları etrafa yayılmaya başlıyor. Birbirinden farklı motivasyonlara sahip oldukları belli olan bu iki karakteri ayrı ayrı yönetebildiğimizi fark ederek, olayı çözümlemek adına yola koyuluyoruz. Derken karşımıza oynanabilir bir karakter daha çıkıyor. Derken bir tane daha ve bir tane daha… Oyunda toplamda beş adet oynanabilir karakter bulunuyor ve tıpkı Maniac Mansion’da olduğu gibi, oyunun ortasında bu karakterler arasında gönlünüzce geçiş yaparak hikayede ilerleyebiliyorsunuz. Lakin tüm bu karakterlerin birbirinden bağımsız görünen arka plan hikayeleri ve motivasyonları da bulunduğu için, bir cinayet soruşturması şeklinde başlayan oyun bambaşka noktalara savruluyor bir noktadan sonra. Sonuçta lanetlendiği için yüzündeki makyajı çıkaramayan küfürbaz bir palyaçonun kendi hikayesi de en az bir cinayet kadar ilgi çekici diye düşünüyoruz, hatta belki daha da fazla… ARADIĞIMIZ MİZAH İŞTE BU Elbette yapımcılar eskinin ruhunu aynen yansıtmayı amaçlamış olsa da, günümüz imkanlarını da tamamen görmezden gelmiş değiller. Özellikle dönemin teknolojik kısıtlamaları sebebiyle tür içinde yaşanmış bazı sorunları gidererek çok daha oynanış kalitesi yüksek bir macera oyunu ortaya çıkarmışlar. Örneğin karakterlerimiz oyunda ilerledikçe aldıkları notlar sayesinde bir sonraki adımlarında ne yapmaları gerektiğini oyuncuya işaret ediyor. Bu notlar asla oyunu kolaylaştıran ipuçları şeklinde değil. Yalnızca olur olmadık yerde sıkışıp kalmamanız adına gitmeniz gereken yönü parmakla gösteriyorlar diyelim, orada ne yapmanız gerektiği yine tamamen size kalıyor. Ha keza günümüzün en standart uygulamalarından biri olsa da, o dönem canımızı az yakmamış olan otomatik kayıt özelliğinin de oyunda bulunması büyük nimet. Eh, tabii ki oyun Ron Gilbert’ın olunca absürt özelliklerle karşılaşmayı da bekliyor insan. Ki o özellik ayarlar menüsünde, “Tuvalet kağıdı tersten mi açılsın yoksa düzden mi?” seçeneği ile kendini gösteriyor. Thimbleweed Park; eski dönem macera oyunlarından beklediğimiz her şeyi fazlasıyla sunarken, özellikle mizah noktasında elini hiç ama hiç korkak alıştırmamış görünüyor neyse ki. GÖNDERME VAR! SELAM ÇAKMIŞLAR! Eğer eski dönem macera oyunlarını oynamamış yeni nesil bir oyuncuysanız, yine de Thimbleweed Park’tan büyük bir keyif alacağınızı düşünüyoruz. Alışma süreci kesinlikle zor olacaktır, başta fazlasıyla yadırgayacağınız da muhakkak. Ancak bir kez bu dünyanın dinamiklerine alıştınız mı gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Ha ama tüm o oyunlar sizin için çok kıymetliyse, hepsini oynamış ve tüm detaylarını kanıksamışsanız, o zaman Thimbleweed Park sizin için tam bir şölen olacak. Çünkü oyun tepeden tırnağa o eski oyunlara göndermelerle dolu. Bir tarafta “G kalp E” görüp Guybrush ve Elaine’e çakılan selama gülümseyecek, diğer tarafta Maniac Mansion’ın malikanesinde koşturup ihya olacaksınız. Tüm göndermeler o kadar tadında ve yerinde ki, bu detaylar oyuna son derece kaliteli olmasının yanında yıllar sonra dahi hatırlanacak bir saygı duruşu olma özelliğini de kazandırıyor. Bunun yanında dördüncü duvarı yıkmalar mı dersiniz, diğer firmalarla dalga geçmeler mi dersiniz (Birisi Sierra mı dedi?), yani özlediğimiz o kadar çok şey var ki bu oyunda haddinden fazla sevmiş olabiliriz kendisini. EN İYİLERDEN BİRİ Thimbleweed Park eğer 1992 yılında çıkmış olsaydı, bugün oyun tarihindeki en iyi macera oyunlarını sayarken mutlaka onun da ismini zikrediyor olurduk. Grim Fandango, Monkey Island, Full Throttle ile yan yana konumlandırılırdı rahatlıkla. İşte o denli iyi bir oyundan bahsediyoruz anlayacağınız. Umarız bu tek seferlik bir heyecan olarak kalmaz ve bu furyanın devamı önünü alamayacağımız bir şekilde bizlerle buluşmaya devam eder. DETAYLAR Oyunda 5 farklı karakteri yönlendirdiğiniz için kaybolmanız işten bile değil. Neyse ki her bir karakter olup bitenlerle ilgili notlar da alıyor da, yapmanız gerekenleri görebiliyorsunuz. Öyle güzel insanlar yapmış ki bu oyunu, Kickstarter üzerinden bağış yapan herkesin notlarını oyun içindeki kitaplara serpiştirmişler. En güzel ölümsüzleştirme böyle olsa gerek. Beş karakter de kendi hikayesi üzerinden ilerliyor ancak bazı bulmacaların çözümünde iki ve hatta bazen üç karakteri aynı anda kullanmanız gerekebiliyor. Oyundaki her bir karakter çok iyi tasarlanmış lakin bizim favorimiz palyaço dostumuz Ransome oldu. Oyun boyunca küfür içermeyen tek bir cümle dahi kurmuyor adam. PUANLAMA