Son yılların en başarılı strateji oyunu serisi olan Total War, bir süredir yerinde saymaya ve hatta yavaş yavaş üzerindeki ilgiyi kaybetmeye başlamıştı. Yeni bir kana ihtiyaç duydukları su götürmezdi ve bunu da, olabilecek en doğru tercihe yönelerek hayata geçirdiler
Total War serisi bugüne dek tarihin gerçek dönemlerine yolculuk etmiş ve “bizden” unsurları araç olarak kullanmayı tercih etmişti. Bildiğimiz askeri düzenlerle savaşıyor, diplomasi kullanarak insani yollarla sorunları çözmeye çalışıyor ve tarihin tozlu sayfalarına kendi bakış açımızdan yeni yorumlar ekliyorduk. Burada ise işin rengi bayağı bir değişiyor. Yapımcı Creative Assembly, yeni bir tarihi dönemi kullanmaktansa yepyeni bir yola sapmanın vakti geldiğine inanmış olacak ki, Warhammer gibi kallavi bir fantastik kurgunun kollarına atmış kendisini.
Bu son derece yenilikçi ama bir o kadar da riskli bir hamle aslında. Zira işin içine gerçeklik ötesi elementleri sıkıştırmak teoride ilginç olsa da, Warhammer külliyatının altında ezilmek işten bile değil. Çünkü neredeyse Tolkien titizliğinde yaratılmış bir dünya var ortada. Ancak neyse ki yapımcı firma, Total War ile Warhammer’ın evliliğinden harika bir sonuç ortaya çıkarmayı başarmış.