TRON: Evolution

Faruk AKINCI 21 Şubat 2011 17:29

Haziran 1982 tarihi ne kadar da erken geliyor kulağa değil mi? Dünya daha 80’lerin ‘kitsch’ havasına girmemiş, belli ki daha bazı şeyler için erken. Ama birilerinin aklında yeni bir şeyler yapmak var. Steven Lisberger’in yönetmenliğini yaptığı ve başrolü de Jeff Bridges’e verdiği TRON daha o dönemde, yapay zeka, sanal gerçeklik ve video oyunları gibi dönemin insanlarına epey yabancı kavramları beyaz perdeye taşıyordu. Açıkçası bizler için sonradan keşfedilen efsaneler klasmanına giren TRON’u, video kasetler ile birkaç yıl sonra izleme şansı bulabilmiştik. Neyse… Şimdi vizyona yeni giren TRON Efsanesi’nin heyecanı var içimizde. Günümüz sinemasının tüm yeni olanaklarından faydalanan filmin oyunu olan TRON: Evolution için de daha az heyecan duymuyoruz.

IŞIKLARIN ŞEHRİ
TRON: Evolution, TRON Efsanesi’nin öncesinde neler olduğunu anlatıyor. İlk filmden de hatırlayacağımız Kevin Flynn’in, devasa sanal gerçeklik The Grid’in içinde nasıl hapsolduğunu ve The Grid’in nasıl evrim geçirdiğini anlatıyor Evolution’ın hikayesi bize. Biz Anon (anonymous’ın kısa hali) adlı bizzat Flynn tarafından yazılmış bir programcığı kontrol ediyoruz. Aslında bu program TRON dünyasındaki komployu açığa çıkarmak için yazılmış bir casus yazılım. Evolution, üçüncü kişi kamerasından oynanan bir aksiyon oyunu. Fakat sadece ‘aksiyon’ tanımlamasına sığındığıma bakmayın. İşin içinde yarışmak, araştırmak ve az da olsa rol yapma unsurları var. İlkin çok belli etmese de oldukça zengin bir oyun yapısı var Evolution’ın ama tüm bu zenginliği oynadıkça ve oyuna alıştıkça görüyorsunuz. Daha önce Mirror’s Edge oynadınız mı bilemiyorum ancak Evolution’ın tarzının bu oyuna oldukça yakın olduğunu söyleyebilirim. Nasıl ki Mirror’s Edge geleneksel FPS kalıplarını kırıp bedensel gerçekliği oynanışa yediriyordu, aynı şekilde Evolution da benzer bir oynanışı barındırıyor. Ortada Parkour adını verdiğimiz ve genel anlamda, hatasız ve hızlı bir şekilde engelleri aşma üzerine kurulu olan bir oyun yapısı var. Açıkçası daha önce benzer bir oyun oynamadıysanız alışmak oldukça uzun sürebiliyor bu oyun yapısına. Çünkü ortada hareketlerinizi birbirine bağlamanızı gerektiren durumlar var ve tüm bunları çoğu kez hatasız yapmanız gerekiyor. Bu konuda oyunun kontrolleri zayıf olsaydı oyun çok kötü çuvallardı ancak oyun kötü gidiyorsa bu, daha çok pratik yapmanız gerektiği anlamına geliyor. Kontroller komutlarınıza gayet dakik tepkiler veriyor. Kısacası çuvallarsanız suçu oyuna atmayın. Sadece biraz daha pratik yapmaya bakın. Oyunda bir diğer baskın olan unsursa dövüşmek… Tıpkı hareket etmek gibi dövüşmek de kendine has bir yapıda. Bir kere alıştıktan sonra korkunç eğlenceli bir hale geliyor. Geliştiriciler capoeria mantığını karaktere başarıyla yedirmişler. Hem karşı saldırılardan kaçmak hem de hamle yapmak oldukça tatmin edici. Oyunda bazen hem kaçmak, hem de dövüşmek gerekiyor ki ikisini bağladığınız anlarda oyunun keyfi katlanıyor. Bu noktada oyunla ilgili ilk eleştirimizi de söylemek isteriz. Oyunun gidişatı içerisinde tüm bu platform oyunu öğeleri ve dövüş son derece yoğun kullanılmış. E haliyle bir süre sonra sıkabiliyor. Size tavsiyemiz böyle durumlarda oyuna direkt ara verin. Biraz özleyin ve tekrar başına oturun. Özellikle sürekli ölmeye başlarsanız, oyunun kendini tekrar etmesinden dolayı oyundan nefret edebilirsiniz ama inanın Evolution bunu hak etmiyor.

SON SÜRAT LIGHT CYCLE
Oyunun en keyifli kısımlarıysa Light Cycle kullandığınız bölümler. Hem harita tasarımları hem de bu araçların kullanımı inanılmaz keyifli. Daha öncesinde bir pod yarışı oyunu oynadıysanız, neden bahsettiğimi daha rahat anlayabilirsiniz. Bir yandan rakiplerinizle kapışıyor, bir yandan son sürat giderken yolunuzu bulmaya çalışıyorsunuz. Aracınız siz ilerlerken arkasında bir ışık huzmesi bırakıyor. Bu izler arkanızdan gelen rakipleriniz için pek de sağlıklı değil. O yüzden hem önünüze, hem de arkanıza aynı anda bakmanız gerekebiliyor. Yarış bölümlerinin verdiği adrenalin hissi ve heyecan o kadar sağlam ki dönüp dönüp tekrar oynamak istiyorsunuz.

GELİŞTİRİLEBİLİR YAPAY ZEKA
Oyunda bir karakter geliştirme sistemi de bulunuyor. Oynadıkça yeni geliştirmeler elde edebiliyorsunuz. Özellikle daha güçlü Light Disc’lerini es geçmemenizi öneririm. Bunları kullanmak hem çok keyifli hem de düşmanlarınıza karşı -yumruklarınızdan sonra- en etkili silahlarınızdan biri. Tek kişilik hikayeyle işiniz bittiği anda multiplayer modlara dalabilirsiniz. Oyunda dört farklı multiplayer modu ve haritası bulunuyor. Bu modlardan ikisi Light Disc savaşlarına odaklanırken, diğer ikisi Light Cycle üzerindeki savaşları ve yarışları içeriyor. Tüm bu modların içinde klasik Team Deathmatch ve Capture the Flag gibi seçenekleri bulabilirsiniz.

FİLMİ GÖRMEDEN ÖNCE…
Yazıda oyuna tek bir eleştiri getirdim. O da oyunun bir süre sonra kendini tekrar etmesi üzerineydi. Buna küçük bir ekleme daha yapmak istiyorum. Bunu eleştiri olarak kabul etmeyebilirsiniz ama oyunun haritaları da bir süre sonra sıkabiliyor. Sonuçta The Grid’in içindeyiz ve bu gerçekliğin yapımcılara sağladığı esnekliğin sınırları belli. Ancak renk paleti itibariyle çok da bir çeşitliliğin olmadığı bir dünyadayız. Ama bu kesinlikle grafikler kötü demek değil, bunu da bir kenara not edelim. TRON: Evolution, sizi filme hazırlama görevini hakkıyla yerine getiriyor ve gayet başarılı bir yapım olarak raflardaki yerini alıyor. Özellikle filmin hastalarının kaçırmaması gerek.

Hareket, hareket, hareket… TRON’un dünyasında bu “her şey” demek. Koşmalı, kaçmalı ve dövüşmelisiniz. Özellikle etrafınız kalabalıksa ve tökezliyorsanız işiniz oldukça zor demektir.

Oyunda bazen her hareketinizi planlamanız gerekiyor. Önce uzaktan düşmanlarınızı gözlemleyin. Neler yaptıklarına ve devriye yerlerine bir göz atın. Ardından çok da beklemeden harekete geçin.

Sadece Light Cycle değil, TRON evrenine özel bir tank da emrimize sunuluyor.
Bunu kullanması Light Cycle kadar keyifli değil ama işiniz yıkımsa daha iyi bir
araç bulamazsınız.

Hele ki kitleleri aynı anda saf dışı bırakmak istiyorsanız mutlaka özelliklerinizi geliştirmelisiniz. Zaten oyun boyunca bu otomatik olarak gerçekleşecektir ancak ne kadar önce, o kadar iyi.