Bir yılı aşkın aranın ardından Game of Thrones 8. sezon 1. bölüm bizlerle buluştu. Yeni bölüm izleyicilere neler vadediyor dersiniz? Gelin beraber değerlendirelim.
UYARI!
Devam etmeden önce uyaralım; haberimizin bundan sonraki kısmı Game of Thrones 8. sezon 1. bölüme dair spoiler içermektedir. Okuyacağınız gerçekler izleme keyfinizi kaçırabilir.
Uzun soluklu seriler büyük başarı yakaladığında genellikle final sezonlarına olan beklenti ayrı bir boyutta oluyor. Nitekim Game of Thrones‘da da durum pek farklı sayılmaz. 7. sezon finali 27 Ağustos 2017’de bizlerle buluştuğunda nihayet Jon Snow‘un gerçek kimliği açığa çıkmış ve seride de son düzlüğe girmiştik. Hala biraz daha zamana ihtiyaç duyduğuna inansak da, HBO, Game of Thrones’u 8. sezonda 6 bölümle sonlandıracağını duyurmuştu. Şimdi neredeyse 2 yıllık ara veren bu dizi ilk bölümüyle karşımıza çıktığında izleyicilerin büyük bir kısmı, dizinin sunabileceğinden de büyük bir heyecan zinciri oluşturmuştu bir kere. Ancak eğri oturup doğru konuşalım, ilk bölüm sizin beklediğiniz kadar coşkulu geçmemiş olsa da bu aslında iyi bir açılış yaptığı gerçeğini değiştirmiyor.
Game of Thrones 8. sezon 1. bölüm, sezonun toparlayıcı ve tonunu ayarlayan bölüm olarak izleyicilerle buluştu. Bu bölümde ne şok edici bir ölüm görmeyi bekliyorduk ne de şaşırtıcı bir sahne. Çünkü bu bölüm zaten finalin getireceklerine açılacak kapının tasvirini sundu bize. Yani dememiz o ki, daha kapıyı açamadık bile. İşte burada bazı övgülerimiz bazı eleştirilerimizle buluşuyor. Gelin önce bölümü biraz detaylandıralım.
8. sezonun ilk bölümü açılışı Kışyarı‘nda yapıyor. Jon Snow nihayet bağlılık yemini ettiği kraliçesi ve yeni aşkı Daenerys Targaryen ile onu bekleyen havadislerden habersiz Kışyarı’na geliyor. Daha önce fragman yazılarında da bahsettiğimiz gibi elbette Kışyarı Daenerys için sıcak bir yuva değil. Bunun birden fazla sebebi var. Birinci sebep Jon Snow’un kale duvarlarını Kuzey’in Kralı olarak terk edip, dönüşü tacından feragat edip bağlılık yemini ederek yapmış olması. Bir diğeri ise Kuzeylilerin yabancıları hiç sevmemesi ve Daenerys’in iki ejderhasıyla hayli tehditkar olması. Tabii geçmişe kısa bir yolculuk yapmak gerekirse, Targaryen’ler de yine özellikle Stark’ların favori ailesi değil. Rhaegar ve Lyanna arasındaki ilişkiden habersiz halk ve Stark’lar olayı çok farklı bildiği için, Daenerys ailenin öldürmesi bir türlü mümkün olmayan bir başka üyesi gözlerinde.
Öte yandan güç dengesi konusunda da ciddi bir sıkıntı var. Sansa’nın dişlerini sıkarak adeta “kardeşi hatrına” ve tabii Stark aile geleneklerinin devamı niteliğindeki “Majesteleri” karşılaması, aslında Sansa’nın durumu Jon’dan daha iyi kavradığını da gösteriyor. Cersei’nin yanında uzun yıllar kalan Sansa, eğitimini diyarın en iyi entrikacısının yanında yaptığı için, Kuzeylilerin tepkisini ölçme ve stratejik karar verme konusunda başarılı olduğunu gösteriyor. Öte yandan Kışyarı Leydisi, Catelyn Stark‘ın ona öğrettiği gibi gerçek bir leydi gibi davranmaktan bir saniye olsun vazgeçmiyor. Sansa’nın artık bu sezonda çok daha keskin ve çok daha tehlikeli bir karakter olduğu Tyrion ile konuşmasında da vurgulanıyor. Onca zaman Tyrion’ı akıllı sanan Sansa, Cersei’nin onlara yardım etmeyeceğini kilometrelerce uzaktan, önemli görüşmeye katılmadan dahi anlayabiliyor. Zaten hayatta kalan bir avuç insan arasında Cersei’nin “ciğerini bilecek” bir kişi varsa o da Sansa. Ne Jaime ne de Tyrion, Sansa’nın Cersei’yi tanıdığı gibi onu tanımıyor zira. Jaime’nin uyanışının 8 sezon sürmesi de buna en ideal örneklerden.
Cersei cephesinde sezonu oldukça ilginç açtık. Askerlerden istediği verimi alamamış gibi görünen Cersei, stratejik adımlarına devam ederek Euron Greyjoy‘u onu öldürme zamanı gelinceye kadar yanında tutmaya devam ediyor. Cersei tarafında karakterimizin tüm köprüleri yakması ise her iki kardeşi için de ölüm fermanına imza atmasıyla öne çıkarılıyor. Oyun kurucu olan bu bölümde, Cersei “hayatta kalanları” öldürmek için bir araya getirdiği Altın Ordu‘nun dışında bir de Bronn‘u özel bir görev için tutuyor. Tyrion’ın babasını öldürdüğü okla, Jaime ve Tyrion için ölüm emri veriyor. Bu oldukça ilginç bir nokta. Cersei zaten Tommen’dan sonra kaybedebileceği her şeyi kaybetmişti, ancak Jaime’nin de ardından güvenebileceği tek kişinin yine kendisi olduğunu fark etmiş gibi görünüyor. Kahramanımızın şarap alışkanlıklarını bırakmamış olması olası hamileliğin de yalan olduğunu işaret ediyor.
Cersei tarafında gördüğümüz Greyjoy hikayesi ise hayli ilginç ilerliyor. Theon’un Yara’yı kurtarmasının ardından Yara, Daenerys için kendi kalelerini ele geçirmek üzere yola çıkıyor. Ak Gezenler’e karşı ideal korunma noktalarından gibi görünse de Night King‘in elinde hala bir ejderha olduğunu da unutmamak gerek tabii. Öte yandan Stark ailesine rehine olarak giden ancak Ned Stark tarafından kendi çocuğu gibi büyütülen Theon, aileye olan ihanetinin ardından son savaşta onların yanında savaşmak istediğini dile getiriyor. Theon karakteri için yavaş yavaş yolun sonuna geliyoruz gibi hissetmeden edemedik. Karakterin gelişimi gereği, kendini önce Stark’larla sevdiren sonra ihanet edip kendinden nefret ettiren sonra da yaptıklarının kefaletini ödeyebilmek için önce Sansa’ya yardım eden sonra da Starklar için savaşan Theon’un ölümü Stark’ları korurken olacak gibi geliyor. Hayli klişe ve bir o kadar da her defasında işleyen senaryo taktiklerinden biri diyebiliriz. Tabii bu şimdilik bir tahmin, kim bilir belki de sağ kalan azınlık arasına adını yazdırmayı başarır.
Yazının başında da dediğimiz gibi, kalan bölümlerin tonunu oluşturmak ve toparlayıcı işlev görmek için adeta ara bölüm kıvamında olan açılışta aslında genel olarak baktığımızda sadece iki çok önemli diyebileceğimiz sahne vardı. Bunlardan biri elbette Jon’un kendi kimliğini öğrenmesi. Açıkçası 6 bölüm sınırlaması burada kendini biraz hissettirdi. Artık kapanışa doğru olayı uzatmadan Jon’a gerçeğin söylenmesinin ardından karakterin bunu hazmedecek pek vakti olmadı. Jon Snow kafası hayli karışık halde bölümü tamamladı. Kraliçesinin aslında meşru varis olmadığını öğrenmesinin yanı sıra aslında halası olduğu gerçeği de karakterimizin yüzüne tokat gibi indi. Ama bununla sınırlı değil yaşanan travma elbette. Jon, halası ile sevgili olduğunu, aslında gayri meşru bir çocuk olmadığını, Ned Stark’ın onu korumak için yalan söylediğini ve Catelyn Stark’ın onca yıl ondan boşu boşuna nefret ettiğini öğrendi. İnanılmaz büyük bir travma ve yemesi yutması çok zor bir bilgi, kahramanımızın kucağına düştü. İşin “tahtın gerçek varisi” kısmı Jon için herhangi bir şey ifade etmiyor çünkü.
Bugüne kadar izlediğimiz Jon Snow, karşımıza hiçbir zaman taht, unvan hırsı olan biri olarak çıkmadı. Bir şekilde bu unvanlar onu bulsa da Jon hiçbir zaman bunu kovalamadı. Diğer tarafta ise doğduğundan beri tahtı ele geçirmek için çabalayan Daenerys’in olması işleri içinden daha çıkılmaz yapıyor. Daenerys kendini bildi bileli, abisi de ölünce tabii, tahtın tek ve gerçek varisi olarak yetişti. Sıfırdan kraliçeliğini ilan etti, ateşlerin içinden üç ejderha ile çıktı ve çoğu zaman korkakça kararlar alsa da olabildiğince cesur davranmaya çalıştı. Şimdi uzun zaman sonra yeniden aşkı bulmuşken gerçek taht kavgasının ikili arasında şekillenecek olması işleri ilginçleştiriyor.
Öte yandan bu bilginin Stark mezarlığında Jon’a verildiğini belirtelim. Jon’un bir süre bunu kendisine saklayacağını, adeta aile mezarlığına gömülen bir sır gibi içine gömeceğini düşünüyoruz. En azından Ak Gezenler‘le savaş bitene kadar. Zira ilk bölümde Kuzeylilerin de kaçırdığı en büyük detay Ak Gezenler’in onları öldürmek için hızla yaklaşıyor olduğu. Herkes ölürse kralın ya da kraliçenin kim olduğu pek bir şey ifade etmiyor.
Daenerys ve Jon ilişkisi ise hızla Azor Ahai efsanesine doğru şekillenmeye devam ediyor. Dizi bu efsaneyi izleyiciye çok fazla açmasa da serinin hayranları bu sezon bitmeden Azor Ahai’nin ortaya çıkmasını istiyor.
Gelelim ikinci önemli sahneye. 8. sezon 1. bölüm ikinci bölümü sabırsızlıkla bekletecek bir finalle bitiyor. 1. sezondan bu yana birbirini görmemiş ikili, Bran Stark ve Jaime Lannister karşı karşıya geliyor. Bu da Jaime için yepyeni bir tehlike. Bran’ın ise kendisini iten ve tekerlekli sandalyeye mahkum eden Jaime’den intikam alacağını pek sanmıyoruz. Bran’ın yeni ve bilge kişiliği, insanların fani duygularının fazlasıyla üstündeymiş gibi resmedildi şu ana kadar. Ancak “eski bir dostla” yapılacak olan konuşmada Bran’ın Jaime’yi korumak için herhangi bir şey yapmayacağını da düşünmeden edemiyoruz. Jaime Lannister için açıkçası Kışyarı’na dönmek çok büyük ve tehlikeli bir karardı. Daenerys’in babasını öldüren Kral Katili Lannister‘ın tekrar Daenerys’in karşısına çıkıp onun için (aslında teknik olarak insanların varlığına devam edebilmeleri için) savaşmak istediğini söylemesi gerçekten cesaret istiyor. Daenerys’in Jaime’yi ejderhalara atmamak için gerçekten sabırlı ve affedici olduğunu kanıtlaması şart. Ancak sanki bunun sinyalleri bize Sam ve Daenerys arasında geçen konuşmada verildi. Daenerys, Sam gibi temiz kalpli biriyle çok sık karşılaşmıyor. Sam’in kişiliğinden etkilenen Daenerys, Tarly’leri öldürdüğünde Sam’in verdiği tepki ile geçmiş kararlarını sorgulayacak gibi görünüyor. Hatırlarsanız daha önce Daenerys bunu yapmaması yönünde uyarılmış ve pişman olabileceği söylenmişti. Sam’in temiz kalbi, Daenerys’i kan düşmanlarına karşı bile yumuşatabilir.
Bölümü bir bütün olarak ele aldığımızda belki en iyi Game of Thrones bölümü demek zor, ancak çok iyi bir final başlangıcı olduğunu söyleyebiliriz. Üçüncü bölümde bizi devasa bir savaş beklerken dizinin bu şekilde başlaması şaşırtıcı değil. Daenerys ve Jon ilişkisini eldeki kısıtlı süre sebebiyle zorla gözümüze sokmak zorunda kalmasaydı belki çok daha başarılı bir bölüm bile olabilirdi. Ancak Jon’un Targaryen kökleri, bir noktada ejderha illaki sürmek zorunda kalacak olması, Daenerys ilişkisinin kimliğini öğrenmesiyle daha da karmaşıklaşacak olması ve benzeri sebeplerle ikilinin aşk hayatı hızlandırılmış bir tren gibi ilerliyor şu an. İkinci bölümün ise birinci bölümle hemen hemen benzer bir performansla karşımızda olmasını bekliyoruz. Yani gerçek beklentilerinizi üçüncü bölüme saklayın deriz.
Game of Thrones 8. sezon 2. bölüm tanıtımı