PlayStation hanedanlığının tartışmasız en başarılı konsola özel firmalarından olan Naughty Dog’un, kataloğunda yer alan belki de en iyi oyunla olan maceramızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bir Hırsızın Sonu; Uncharted’ın efsane başlayan yolculuğuna, aynı güzellikle bir son nokta koymayı rahatlıkla başarıyor Uncharted serisi, aksiyon oyunlarının önemli bir eşiği aşmasında kritik bir rol oynamıştı. “Film gibi” yakıştırmasını Uncharted’a hunharca iliştiriyor olsak bile, burada bahsettiğimiz Telltale oyunlarının izlediği yoldan tamamen farklı aslında. Bu serinin yaptığı belki de en mühim şey, film tadını sonuna kadar yakalarken, bunu oturup izlenen bir yapıdan sıyırıp gerçekten parçası olunabilen bir serüvene dönüştürebilmiş olması diyebiliriz. Bir aksiyon macera oyununda bunu yapmanın ne kadar zor olduğunu anlamak zorundasınız. Senaryo bazlı bir oyunda, ara sahneleri kullanarak bunu rahatlıkla elde edebilirsiniz (Evet, sana söylüyoruz MGS). Ancak hızın hiç düşmediği bir oynanışta elde edilen bu başarı, Uncharted’ı türün diğer tüm oyunlarından farklı bir noktaya konumlandırıyor. Bir Hırsızın Sonu; yalnızca güzel bir serinin sonu değil, aynı zamanda seri boyunca yapılmak istenen her şeyin mükemmelleştirildiği bir ustalık eseri aynı zamanda. HANIM GÜNEYE YERLEŞELİM Eğer bu oyunu oynamayı planlıyorsanız, muhtemelen Nathan Drake’in önceki serüvenlerinde ona eşlik etmiş, dudak uçuklatan gizemlerin perde arkasına birlikte göz atmışsınızdır. Ancak olur ya, ilk kez bu oyunla birlikte seriye merak salmış biriyseniz sizler için ufak bir özet geçelim. Nathan Drake; kimilerince modern zaman Indiana Jones’u, kimilerince de erkek Lara Croft olarak nitelendirilen bir abimiz. Varlığı sorgulanan ve mit olmaktan öteye gidememiş hazinelerin, kayıp şehirlerin, ütopyaların peşinden koşuyor. En basit düzleme indirgediğinizde ise, aslında bir hırsız olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İkinci oyunda yolu İstanbul’a da düşen ve burada bir saraya sızarak Marco Polo’nun hazinelerinden birisini çalan Nathan, dünyanın dört bir yanına uzanan maceralarında bu sayede kendisine yeni yollar açmış oluyor. Üç oyun boyunca birbirinden özel gizemleri ortaya koyan ancak sonunda elde ettiklerini fazlasıyla sorgulayan karakterimizi, bu kez düzenli bir hayatın huzurlu kollarında teselli ararken buluyoruz. Serinin önceki oyunlarında oldukça çalkantılı bir ilişkiye sahip olan Nathan – Elena çiftini bu kez evlenmiş ve un elek sermiş bir şekilde yakalıyor kameralarımız. Sanki daha önce El Dorado’yu, İrem Şehri’ni keşfetmiş olan kendisi değilmiş gibi, su altında çanak çömlek toplayan bir adama evrilmiş Nathan Drake’in hayatındaki kontrast ilginç bir seyirlik sunuyor. Onca badirenin ardından durulmak ve eşiyle birlikte sakin bir hayat yaşamak istemesi çok da yadırganmamalı ama sanki. Lakin söz konusu Drake olunca, bu huzurun ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu tahmin etmek güç olmasa gerek. Yıllar önce izini kaybettiği abisinin ansızın çıkıp gelmesi ve 15 yıl önce peşini bıraktıkları korsan Avery’nin hazinesini bulmak zorunda olduklarını söylemesi yeni bir maceranın da kapısını aralamış oluyor. Aslında hakkını yemeyelim; ilk başta Elena’yı bırakmayı ve bu toplara girmeyi istemiyor ancak abisinin kellesi bu hazineye bağlı olduğundan fazla da bir seçeneği kalmıyor. KARAKTERLER ARASI UYUM Uncharted serisi hiçbir zaman hikaye derinliği ile ön plana çıkan bir yapıt olmadı aslında o nedenle bu kısımların altını çizmek çok da önemli değilmiş gibi düşünülebilir. Lakin takip edilen öykü aman aman olmasa da, karakterler arası ilişkiler Uncharted’ın başarısındaki en kritik unsurlardan birisi kesinlikle. Ve bu nedenle Nathan-Elena-Sam arasındaki bu çekişme, karakterimizin gelgitlerini ekrana inanılmaz güzel bir şekilde yansıtıyor. Daha da güzeli, Nathan’ın tüm bu işlere bir kez daha bulaşmasında aslında damarlarında dolaşan adrenalin tutkusunun yüzeye çıkma isteği olduğunu görmek, karakterin geldiği noktaya empati kurabilmemizde inanılmaz yardımcı oluyor. Elbette bir de işin içinde daimi dostumuz ve yardımcımız Sully var ki onu biraz mizahi kontenjandan sevdiğimizi söylesek saçmalamış olmayız herhalde. Özellikle bu oyunla birlikte karakterlerin birbirleriyle etkileşimlerinin ve ilişkilerinin işlenmesi kusursuz bir seviyeye çekilmiş kesinlikle. GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE BÜYÜDÜ KERATA Bildiğiniz üzere Uncharted serisi, oynatmayı planladığı aksiyonu hayata geçirebilmek için son derece lineer bir oynanış yapısını tercih etmiştir daima. Bu oyunla birlikte birazcık bundan sıyrılmış olduklarını görmek bizi son derece mutlu etti. Çok daha geniş oyun alanları ve farklı tercihlerle ilerlemeye imkan sağlaması oyuna nefes aldırmış. Bazı noktalarda harita o kadar genişliyor ki, uğramadığınız yerler olduğu hissiyatına kapılıyorsunuz. Uncharted için oldukça yeni bir duygu şekli bu. Öte yandan düşman gruplarına karşı da artık daha geniş bir seçenek skalasına sahibiz. Seri içinde gizlilik hep vardı ancak bu ilk kez oyunun kullanılması elzem bir parçası haline getirilmiş. Assassin’s Creed serisinden hatırlayabileceğimiz düşmanların fark etme barı buraya entegre edilmiş. Kafalarındaki bu bara dikkat ederek, en kalabalık düşman gruplarını dahi çatışmaya girmeden alt etme imkanına sahipsiniz. Buna rağmen bu sistematiğe şimdiye dek yapılmış en saçma düşman işaretleme şeklini neden koyduklarını anlamadık. Saklandığımız yerden bir düşmanı görebiliyor olmamıza rağmen onu işaretleyemiyor, illa ki saklandığımız yerden çıkıp hedef alarak işaretleme yapmak zorunda bırakılıyoruz. Saklanmanın mantığına tamamen ters bir işleyiş olması sebebiyle bunu oldukça yadırgadık doğrusu. DAHA ETKİLEYİCİLERİNİ GÖRDÜK CANIM BİZ Elbette söz konusu Uncharted olunca, en önemli kısım da gidilen yerler ve peşine düştüğümüz gizem oluyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, Avery’nin korsan hazinesi bizce seri içindeki etkileyici olmaktan en uzak gizem olmuş. Bunun sebebi belki de bir korsan hazinesinin kulağa çok da hayal olarak gelmiyor olması olabilir. Tamam, iş ilerledikçe dallanıp budaklanıyor ve çok daha büyük içeriklere kapı açıyor ama yine de gördüğümüzde ağzımızı açık bırakan bir gizemli yapının burada olmadığını söylemeliyiz. Ama tabii ki bu oyunun geçtiği yerlerin güzel olmadığı anlamına gelmiyor. Özellikle oyunun büyümesi ile birlikte çok daha farklı temalara sahip bölgelere yer vermiş olmaları son derece doğru bir hareket olmuş. Bir yandan deniz, bir yandan orman, derken çamurlu topraklar vesaire çok iyi bir çeşitlilik yakalanmış. Bizim bu konuda tek derdimiz, hala fazla düşmanla uğraşmak zorunda bırakılıyor olmamız. Uncharted ne zaman ki çatışmayı kenara bırakıp macera ve keşfe odaklanıyor, işte o zaman parıl parıl parlıyor. Ne yazık ki biz bu oyunda da gereğinden fazla çatışma olduğunu düşünüyoruz. FİNAL DEDİĞİN BÖYLE OLUR Elbette oyunun ismi henüz oynamamış pek çok kişi için olumsuz bir düşünce oluşturuyordur diye tahmin ediyoruz. Spoiler verip de kimsenin canını sıkacak değiliz merak etmeyin ancak “Bir Hırsızın Sonu” ismi bu oyuna son derece yakışmış onu söyleyebiliriz. Bitirdiğinizde, bu ifadenin kaç farklı yere temas ettiğini görüp gülümseyeceğinize eminiz. Ve bu gülümseme bir süre devam edecek çünkü Naughty Dog, bu oyunla birlikte pek çok firmaya bir seri nasıl bitirilir bunun dersini vermiş. Üzerine çok fazla bir şey söylemeye gerek yok, gidin ve oynayın sadece… DETAYLAR Gizliliğin bu oyunla birlikte önemli bir yer edinmesinden biz çok memnun kaldık. Elimizde silah langır lungur koşturmaktansa, bu şekilde ilerlemek çok daha keyif verdi bize. Uncharted'ın insanın üzerinde böyle bir etkisi var evet. Bir noktaya doğru ilerlerken ansızın karşınıza çıkan manzaraya odaklanıp, birkaç dakika hayattan kopabiliyorsunuz istemsizce. Ya bu gerçekten inanılmaz olmuş ama! Oyun içerisinde Naughty Dog'un efsanevi işi Crash Bandicoot'u oynama imkanınız var ki öyle güzel yedirmişler, inanamazsınız. Uncharted'ın Türkçe altyazı ve dublajına artık alıştık zaten. Ekip yine çok başarılı, hakkını sonuna kadar verelim. Ancak orjinalinde de Nolan North ve Troy Baker var, ona göre! PUANLAMA