Oyuna başladığımız ilk andan itibaren Chloe ve Nadine eksenine oturtulmuş bir Uncharted’ın nasıl olabileceğini düşünürken bulduk kendimizi. Uzaktan bakıldığında, söz konusu firma Naughty Dog olmasa rahatlıkla markanın ekmeğini biraz daha yiyebilmek için alınmış bir karar olarak düşünebileceğimiz bu durum, konu Uncharted olunca farklı bir yönde seyrediyor. Başlangıçta sahip olduğumuz endişeler, oyunda ilerledikçe yerini gaz ve toz bulutuna bırakıyor.
Naughty Dog, ana karakterin kim olduğundan bağımsız bir şekilde harika bir sinematik aksiyon yapısı yakaladı ve taşları doğru yerleştirdiği sürece, kimi yönettiğimizden bağımsız olarak iyi bir iş ortaya çıkıyor.
Haydi Chloe’yi zaten seviyor ve bir yakınlık duyuyorduk başından beri. Peki dördüncü oyun boyunca karşımıza çıktığı her noktada ağzımızı yüzümüzü kırmış olan, sık sık ölmesi için dua ettiğimiz Nadine’e ne demeli? Ona nasıl bir sempati duyabilecek ve ekibin bir parçası olarak benimseyebilecektik? Eh, Naughty Dog burada da yapmış yapacağını ve iki alakasız insan gibi görünen bu karakterlerden son derece keyifli ve rahatlıkla benimsenebilecek bir ekip ortaya çıkarabilmiş. Hatırlayacağınız üzere Chloe de bir hazine avcısı ve babasından gelen bazı takıntılara sahip. Hindistan kökenli karakterimiz, babasının yıllar boyunca uğruna koşturduğu bir parçayı elde etmeyi arzuluyor ve bu macerasında kısaca paraya sıkışmış olan Nadine ile yolları kesişiyor. Baktığınız zaman bu son derece makul bir birliktelik çünkü Chloe zeka ve bilgiye sahip olsa da, Nadine’in kas gücünden yoksun ve hepimiz biliyoruz ki, Uncharted oyunlarında söz konusu kas gücüne mutlak suretle ihtiyaç duyulur.