Oyunsuzluktan kırıldığımız, yokluktan kendimizi makromeye verdiğimiz şu günlerde piyasaya ne çıksa yiyecek durumdayız. İlk bakışta Undertale, denize düştüğünüzde sarılacağınız yılan imajı çizebilir. Ancak görünüşe aldanmayın çünkü karşınızda son zamanların en güzel oyunlarından biri duruyor Undertale’in yayınlanmasının ardından, klasik bir tartışma yine su yüzüne çıktı. Bu denli eski grafiklere sahip bir oyunun, nasıl olup da her yerden 9 ve üzeri puanlar aldığı sorgulanmaya başladı. Sizin için geçerli olmasa bile, dışarıda nefes alıp vermekte olan milyonlarca kişi için, başarılı bir oyunun formülünde kaliteli grafik elzem koşullardan birisi. Daha önce de birkaç kez anlatmaya çalışmıştık aslında, grafik ve sanat yönetimi arasında ince bir çizgi var. Bir oyunun güzel görünmesi veya estetik duygulara hitap etmesi için piyasaya çıkmış son ekran kartlarına ihtiyaç duyacak düzeyde olmasına gerek yok. Bir oyunun grafikleri, anlatmak istediğini veriyorsa ve oyuncuya hissettirmeyi amaçladığı duyguları tam anlamıyla aktarıyorsa, nasıl olur da “kötü” olduklarını iddia edebiliriz ki? Oyunların bir sanat dalı olduğu kabul edilmişken, bir ressamın işçiliğine gösterilen saygı neden oyunlara gösterilmez? Bir kişi pastel boya ile kusursuz bir sanat eseri ortaya koyduğunda, “Bunu neden yağlı boya ile yapmadın?” diye soruyor muyuz? TALEBİN ÜZERİNE ÇIKINCA Giriş paragrafından da anlayabileceğiniz gibi, Undertale oldukça eski görünen, gözle görülebilir piksellerden yaratılmış bir dünya sunuyor oyuncularına. Yapabilmek için Kickstarter üzerinden yalnızca 5 bin dolar talep eden Toby Fox tarafından, en ince ayrıntısına kadar ele alınmış bir oyun. Oyunu tasarlayan da, senaryosunu yazan da, müziklerini besteleyen de aynı kişi anlayacağınız. İşbu nedenle içeriği sorgularken bu gerçeği aklımızın bir köşesinde tutmakta fayda var diye düşünüyoruz. Çünkü Undertale, bu kadar yaygarayı tamamen diyalogları ve yaratıcı “savaş” sistemi ile koparmayı başarmış bir yapım. Savaş kelimesini neden tırnak içinde aldığımızı yazının ilerleyen kısımlarında öğreneceksiniz. Hikayemiz oldukça klişe bir altyapı üzerine kurulmuş durumda. Uzun zamandır yeryüzünde barışçıl bir şekilde yaşamakta olan insanlar ve yaratıklar arasında bir savaş patlak verir ve sonucunda kazanan taraf olan insanlar, yaratıkları yeraltına hapseder. Tüm bu olanlardan yıllar sonra küçük bir çocuk, yani kontrol ettiğimiz karakter, bu karanlık dünyaya giriş sağlayan tek yer olan Ebott dağına giderek yanlışlıkla içeri düşer. Bu denli tehlikeli bir noktanın nasıl olup da başıboş bırakıldığı ayrı bir muamma iken, biz de tekrardan kendi dünyamıza geri dönmenin yollarını aramaya koyuluruz. Buraya kadar olan kısmı okuyunca, nasıl olup da Undertale’in hikayesi ile ön plana çıkmış olabileceğini sorgulamış olabilirsiniz. Haklısınız da, ancak buzdağını görünen kısmıyla yargılamamanızı tavsiye ederiz. Çünkü Undertale’i bu kadar eşsiz kılan özelliği, karakterimizin karşısına çıkan yaratıklarla kurduğu iletişimde yatıyor. En başta kurtulmak üzerine kurgulanmış planınız, zamanla yaratıkları anlama isteğine evriliyor. HEDEF KİTLE ANALİZİ Oyun boyunca karşınıza pek çok farklı karakter çıkıyor ve bu karakterlerin tamamının kendisine has bir kişiliği bulunuyor. Fox, yarattığı dünyanın içini ustalıkla doldurmayı çok iyi başarmış. En iyi yaptığı şey ise, bu oyunu oynamayı tercih edecek insanların kimler olduğunu başarılı bir şekilde analiz edip, dört bir yanı onların damak tadına uygun göndermelerle doldurmuş olması. Popüler kültür atıfları, internet üzerinde yayılan konulara göndermeler derken, hem oldukça komik hem de düşünmeye sevk eden ayrıntıların altında kalıyorsunuz. Undertale’i kahkaha attıracak bir oyun olarak da, düşünmekten hayatı sorgulatacak seviyeye getirecek bir oyun olarak da görmemek gerekiyor. Bu ikisinin tam arasında, oldukça tadında bir çizgisi var. Final ekranına geldiğinizde hissettiğiniz şey, macera boyunca eğlendiğiniz ve pek çok konuda düşünmenize sebep olan bir öykü dinlediğiniz hissiyatı oluyor. Çoğu oyunun yapmayı başaramadığı, aslında oldukça zor olan bir edinim bu. SAVAŞMA SEVİŞ Yazının başlarında savaş konusuna değinmiştik. Undertale, bu noktada oldukça ilginç ve radikal bir yol izliyor. Karşılaştığınız düşmanların tamamını öldürmek de, bir tanesini dahi kara toprakla buluşturmamak da mümkün. Bunu yaparken uygulanan yol ise muazzam. Bir düşmanla karşılaştığınızda Pokemon oyunlarından aşina olabileceğiniz direktif penceresi karşınıza geliyor. Saldırı komutu ile öldürmeye yönelik hamleler gerçekleştirebiliyorsunuz. Ancak o pencerede bir de “Act” konumu bulunmakta. İşte bu komut altında, her düşmana göre değişen farklı eylem seçenekleri karşınıza çıkacak. Örneğin köpekten bozma yaratıkların başını okşayabilmek gibi enteresan seçenekleriniz olacak. Kısacası, düşmanın savaşma isteğini kıracak, “savaşma seviş” tadında eylemler gerçekleştirebileceksiniz. Birkaç denemenin sonunda düşmanınızın kılına zarar vermemiş bir şekilde yolunuza devam etme şansınız var. Burası oldukça önemli çünkü merhamet sistemi oyunun en kilit yönünü oluşturuyor. Oyunun sonuna doğrudan etki etmesi bir yana, karşınızdaki düşmanı ve neden bu saldırgan tutumu sergilediğini anlamaya yönelik bir şansınız olduğunu gösteriyor. DİKEN ÜSTÜNDE OTURURCASINA İster saldırgan olun, isterseniz de barış yanlısı, rakipleriniz bir süre boyunca sizinle kapışmak isteyecekler ve savunma yapmanız gerekecek. Fox, burada da klasik sistemin dışına çıkmayı başarmış. Normal şartlarda düşman saldırır ve siz de aldığınız hasarın ne kadar olduğunu görene kadar beklersiniz. Burada ise her saldırı anında bir kutucuk açılıyor ve ruhunuzu temsil eden bir kalbi kontrol ederek gelen ataklardan kaçmaya çalışıyorsunuz. Onlarca farklı şekli bulunan bu hızlı atakların tamamından sıyrılabilirseniz, hasar almadan turu atlatmış oluyorsunuz. Bu sayede oyun sizi şansa veya gücünüze dayalı değil, reflekslerinize göre cezalandırmış oluyor. Koltuğuna yayılıp oyun oynamayı sevenlerin pek hoşnut olmayacağı bir durum bu, kabul ediyoruz. Ancak toplasanız 6-7 saat süren bir oyun için de azıcık dikkat kesilmek çok zor bir iş olmasa gerek. Nasılsa savaş sekansları dışında çevrenizdeki dünyayı keşfetmekle ve karşınıza çıkan karakterleri dinlemekle zaman geçireceksiniz. Bu süre içinde yeterince aylaklık edebilirsiniz. BAZEN AZA KANAAT ETMEK GEREKİR Toby Fox’un programlama ve senaryo ile birlikte müziklerin de altında imzasının olduğundan bahsetmiştik. Abimiz, oturmuş ve oyun boyunca kulağınıza çalınan tüm melodileri tek başına ortaya çıkarmış. Hepsi için aynı mükemmellikten dem vurmak kolay değil ancak özellikle her boss için ayrı ayrı temalarla hazırlanmış müziklerin son derece etkili kullanıldığını söyleyebiliriz. Undertale, teknolojisi bendinden taşıp monitörden fırlamayan oyunları sevmeyenlere yönelik bir oyun değil. Ancak özellikle bu kadar az oyun olan bir dönemde, duygularınızı ele geçirecek kadar eşsiz bir oyun olduğunu mutlulukla söyleyebiliriz. DETAYLAR Karşınızdaki karakter oyunun boss yaratıklarından bir tanesi. Boss deyince aklınıza Dark Souls geliyorsa beklentilerinizi “biraz” düşürmeniz faydanıza olabilir. Savaş sekanslarında savunma yaparken görseldeki gibi bir kutucuk beliriyor ve siz de birbirinden değişik ataklardan sıyrılmaya çalışıyorsunuz. Oyun içinde oyun kısacası. Undertale herkese yönelik değil, özenle seçilmiş bir zümreye göre hazırlanmış bir oyun. Yapımcı da bu kitlenin nabzına göre şerbet vermeyi çok iyi başarmış. Maceranız boyunca hem iyi niyetli, hem de kötü niyetli yaratıklarla karşılaşacaksınız. Üzücü olan ise kimsenin göründüğü gibi olmadığını anlamanız olacak. PUANLAMA