Her ne kadar bu noktaya kadar değinmemiş olsak da, Unworthy’nin en dikkat çeken kısmını sanat yönetimi oluşturuyor. Tamamen siyah, beyaz ve grinin tonlarını kullanarak çizilmiş bir dünyası var Unworthy’nin ve saldırılar sonucu etrafa yayılan kırmızı dışında bu soğuk atmosfere renk kazandıran başka hiçbir şey bulunmuyor. Oyun boyunca aslında karakterimizin ve düşmanların silüetlerini görüyoruz yani anlayacağınız ki bu görsel anlamda muazzam bir lezzet kazandırmış oyuna. Son derece etkileyici olan atmosferin oluşmasında sanat yönetimi kadar müziklerin de etkin olduğunu belirtelim. Dark Souls’un aksine yalnızca boss dövüşleri sırasında değil, tüm oyun boyunca kulağımızı şenlendiren harika müzikleri bulunuyor oyunun. Melodiler nerede sakin, nerede gergin ve nerede tedirgin olmamız gerektiğini bize ustalıkla hissettiriyor. Ve boss dövüşleri demişken… İki boyutlu bir oyun için bunlar nasıl harika tasarlanmış boss kapışmalarıdır öyle? Tasarım deseniz tasarım, heyecan deseniz heyecan, zorluk deseniz zorluk, aradığınız ne varsa karşılığını bulacaksınız. Üstelik Dark Souls gibi öyle 2-3 aşamaya sahip boss dövüşlerinden de bahsetmiyoruz. Oyundaki en kolay bossun bile dövüş sırasında değişen 4 aşaması bulunuyor, ileride bu sayı 6-7 seviyesine kadar çıkıyor. Yani evet, öleceksiniz, bol bol öleceksiniz…
LÜTFEN DAHA ÇOK DARK SOULS
“Dark Souls benzeri 2 boyutlu bir oyun daha önce hiç oynamadım, ne önerirsiniz?” diye soracak olsanız, vereceğimiz ilk cevap Unworthy olmayacaktır. Bu konuda Hollow Knight’ın eline su dökmek her baba yiğidin harcı değil. Ancak Dark Souls seviyorsanız, Hollow Knight ve Salt and Sanctuary gibi oyunlardan da keyif aldıysanız kesinlikle Unworthy’e de bir şans vermelisiniz. İleride güzel hatırlayacağınız bir oyun deneyimi sunacağından kuşkunuz olmasın.