Çılgınlar gibi Person of Interest izlediğimiz dönemde, benzer yapısıyla anında kalbimizi kazanmayı başarmış olan Watch Dogs, bu sefer de Mr. Robot’un ekmeğini fazlasıyla yiyecekmiş gibi gözüküyor. Tek fark, bünyesinde bu kez hayal kırıklığından daha çok kalite barındırıyor olması. İlk Watch Dogs tam bir pazarlama faciasıydı. Oyunun sahip olmadığı pek çok unsurla insanları kelimenin tam anlamıyla kandırmış olmaları, günün sonunda yine en çok yapımcıların canını yakmıştı. İşin ironik tarafı, Watch Dogs aslında gerçekten iyi bir oyundu. Ancak haklı olarak kandırıldığını hisseden milyonlarca insan bu güzelliği görmezden gelmeyi seçti ve Watch Dogs, tarihin en çok nefret edilen oyunlarından birisi olarak adını altın harflerle hafızalarımıza kazıdı. Tam da bu sebeple Watch Dogs 2’nin işi çok zordu. İnsanlar anlatılan, söz verilen, gösterilen hiçbir şeye inanmadı. Ancak Ubisoft daha önce Assassin’s Creed ile böylesi zorlu bir durumun altından kalkmayı başarmıştı ve yine yapabilirdi. Yaptı da… Watch Dogs 2 yalnızca ilk oyunun olamadığı her şey değil, aynı zamanda gösterilenin de çok daha fazlasına sahip bir oyun. Sanıyoruz ki hatalarından ders çıkarmak söz konusu olduğunda çok az firma Ubisoft’a kafa tutabilir. SİL BAŞTAN BAŞLAMAK GEREK BAZEN Yapımcılar, bu denli kaliteli bir oyunu ortaya çıkarırken öncelikle pazarlama sürecinde sergiledikleri hataları tekrarlamamaya gayret göstermiş. Oyunu oynadıktan sonra rahatlıkla görebiliyoruz ki, ortada ne aşağı çekilen bir grafik performansı var ne de olmayan ögelerin varmış gibi gösterilmesi. Neyi vereceğiz dedilerse tam olarak onu sunmuşlar. Ancak oyunu çok daha kaliteli hale getiren asıl detay, ilk oyunun yapısını komple çöpe atmaları olmuş. Oyun tarihinin en kasıntı ve zorlama ana karakterlerinden birisi olan Aiden Pearce’ın karanlık ve durgun dünyasının yerinde yeller esiyor. Bu kez karşımızda sanki görkemli bir festivale hazırlanıyormuşçasına renkli bir San Francisco ve bu dünyaya cuk oturan karakterler var. Artık zerre kıymeti kalmayan bir intikam senaryosu etrafında şekillenen ilk oyun, hackerlık müessesesinin ruhunu pek çok açıdan ıskalıyordu.Burada ise paçalarından geeklik akan, büyük şirketlerin halkı sömürmesini kendine dert edinen, modern çağ Robin Hood’u olabilmek için birbirinden değerli yeteneklerine güvenen ve tüm bunları yaparken fazlasıyla eğlenen karakterler var. Çoğul eki evet, çünkü her ne kadar Marcus Holloway ana karakter gibi görünüyor olsa da, kısa sürede dahil olduğu hacker grubu DedSec’in içinde yer alan herkes hikayeden fazlasıyla rol çalıyor. Teknolojik zımbırtılarla arası haddinden fazla iyi olan ve LED mimiklerle iletişim kurmasını sağlayan bir maske takan Wrench, müzik ve sanatsal yeteneği ile DedSec’in imaj yüzü olan Sitara, sızamadığı hiçbir güvenlik sistemi bulunmayan ancak sosyal yetenekleri dibe vurmuş Josh ve elbette Marcus. Tüm bu yetenekli insanların arasında elini kirletme görevini üstlenen ve ekibin sokaktaki işlerini yerine getiren Marcus, gerek hal ve tavırlarıyla, gerek konulara yaklaşma şekli ile kendisini çok kısa bir sürede sevdirmeyi başarıyor. Pearce sonrası seri için nasıl bir ferahlama olmuş anlatmak mümkün değil. BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR Mutlak bir gözetleme ve kontrol sistemi olan ctOS, Chicago’nun ardından 2.0 sürümüyle San Francisco’da işleme sokuluyor. Gerçek hayatta aktif bir şekilde rol üstlenen Anonymous grubunu fazlasıyla andıran DedSec zaten başından beri ctOS’e ve dolayısıyla yaratıcısı olan Blume şirketine düşman. Marcus, ctOS’in yanlış bir çıkarımda bulunmasıyla hırsızlıktan yargılanınca, kendisini DedSec’in bünyesine katmaya karar veriyor. Ve bir önceki paragrafta bahsettiğimiz ekip, Blume’u alaşağı etmek için kolları sıvıyor. Oyunun senaryo anlamında pek de orijinal bir konuya sahip olmadığı aşikar. Hatta DedSec’in hedefine ulaşmak adına takipçi kazanması gerektiği kulağa fazlasıyla zorlama bile geliyor. Ancak bu sistematiği öylesine makul bir temel üzerine oturtuyorlar ki, oyundaki istisnasız her eylem bir anda anlam kazanmaya başlıyor. İNCE DOKUNUŞ ctOS 2.0 çok güçlü bir sistem ve onu hackleyebilmek için ciddi anlamda yüksek bir işlemci gücüne ihtiyaç duyuyor ekip. Bu sorunu çözmek için de, DedSec’e ait bir uygulama yaratıyorlar. Bu uygulamayı indiren insanlar, ihtiyaç duyulan işlemci gücüne otomatik bir şekilde destek olmaya başlıyor. Yani aslında Marcus’un birincil görevi, insanların DedSec uygulamasını indirmesini sağlamak. Sebebi ve hedefi ele alındığında bu o kadar temiz bir çözüm ki, bunca işin arasında açık dünyada yapılan basit eylemleri bile bir anda anlamlı kılıyor. Normal şartlarda ortada çok önemli bir ana görev varken, sağda solda saçma sapan yan görev peşinde koşmak gerçekçiliği fazlasıyla baltalayan bir eylem olur. Ama burada sistemin açığını ortaya koymak için gidip de ctOS kontrollü ATM’leri hackleyerek, canlı yayında para çekmek isteyen insanlarla kafa bulduğunuzda veya halk tarafından nefret edilen bir ilaç şirketi sahibinin parasını, cebren ve hile ile gerekli yerlere bağışlamasını sağladığınızda hedeften sapmış olmuyorsunuz. Her eyleminizin, asıl amacınıza yönelik bir faydası mutlaka dokunuyor. İşte bu doğru hamle sayesinde, basit görünen hikaye bir anda açık dünya yapısına sahip böylesi bir oyunda son derece anlamlı hale gelmiş oluyor. TEKNOLOJİYİ DOĞRU KULLANAN OYUN Oyunla ilgili sevdiğimiz bir başka detay da, teknolojinin çok doğru bir şekilde kullanılması oldu. Her oyunda harita standarttır ve hazır bir şekilde gelir öyle değil mi? Burada ise telefonunuzdan uygulama mağazasına girmeniz ve Nudle Maps’i (tanıdık geldi mi?) indirmeniz gerekiyor. Ve bu küçük detay her unsur için uygulanmış. Şarkı mı dinleyeceksiniz? Müzik uygulamasını indirin. Listenizde olmayan bir şarkı mı çalınıyor kulağınıza etrafta? Açın Shazam benzeri uygulamayı ve şarkıyı listenize ekleyin. Öyle gidip sağdan soldan kafanıza göre silah almak da yok. Neye ihtiyacınız varsa 3D-yazıcı sayesinde hazır hale getirebiliyorsunuz. Silahlarınızdan tutun da, yerdeki ve havadaki uzuvlarınız olarak kullanabileceğiniz RC Jumper ve Drone’a kadar her şeyi 3D olarak yazdırabiliyorsunuz. Tüm bunlar çok önemsiz dokunuşlar gibi görünseler de, içinde bulunduğunuz dünyayı benimseyebilmeniz için inanılmaz büyük değer taşıyor. GEEK OLANLAR YAŞADI Eğer biraz olsun geek/nerd bir insansanız, bu benimsemeyi çok daha rahat yaşayacağınızdan eminiz. Bunu başımıza gelen bir örnekle açıklayalım; oyun boyunca ctOS ne kadar korkunç ve önüne geçilmezse sonuçların ne denli yıkıcı olacağı şeklinde anlatılıyor ki, içten içe Terminator’ün mutlak güce sahip yapay zekası Skynet’e benzetmeden edemedik. Ve biz bu düşünceleri aklımızdan geçirirken, Marcus ve Wrench’in öylesine bir sohbeti sırasında Wrench şu soruyu sordu: “Eğer ikisinden birini seçmek zorunda kalsan hangisini seçerdin: Skynet mi yoksa zombi salgını mı?”. ctOS’in giderek Skynet olma yolunda ilerlediği ancak zombi salgını riskinin de hiç de görmezden gelinmemesi gerektiğine yönelik müthiş bir geek sohbeti ile konuyu kapattılar. Tüm bu sohbet sırasında bir kez bile Terminator demediler. Yani neden bahsettiklerini anlamak, referansları yakalamak için biraz geek olmak gerekiyor evet ama eğer yakalayabilirseniz bunun gibi o kadar çok diyalog var ki, keyiften dört köşe olmanız işten bile değil. SONUÇSUZ KALAN EYLEMLER Oyunun en kıymetli çevrim içi seçeneği olan başkalarının oyununa saldırma mekaniğini maalesef deneyimleyemedik çünkü bazı sorunlar sebebiyle Ubisoft modu bir süreliğine devre dışı bırakmış durumda. Bu sorunların ciddi düşmeler ve yavaşlamalar özelinde yaşandığı söyleniyor ki, çevrim dışı kısımda da nadiren de olsa bunlarla karşılaştık. Ancak oyunu baltalayacak seviyede olduğunu asla söyleyemeyiz. Bizim eksi olarak gördüğümüz tek kısım, ahlaki değerlendirmenin görmezden gelinmesi oldu. Marcus ve ekibinin her fırsatta halka uygulanan zulmün karşısında olduğunu belirtilirken, oyun içinde tek bir tuşla insanların parasını hesaba atabiliyor ya da rögar kapağını patlatıp pek çok masum insanın canına kıyabiliyor olmaları müthiş bir tutarsızlık yaratıyor. Elbette bunlar oyuncunun inisiyatifinde tamamen, ancak eyleme döküldüğünde sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığımız bir ahlaki değerlendirme olsaydı tadından yenmezdi diye düşünüyoruz. Hani en basitinden, insanların DedSec uygulamasını daha az indirmesi ve güvenlerini kaybetmesi bile yeterli bir ceza olurdu sanki. ÖN YARGILARINIZDAN ARININ! Tüm bunları alt alta koyduğumuzda, Ubisoft yine yaptı yapacağını sonucuna ulaşıyoruz. İlk oyun da iyi bir oyundu belki evet ama kesinlikle bunun kadar ne yaptığını çok iyi bilen bir hali yoktu. Watch Dogs 2, eğlencesiyle, şehrin yapısıyla, karakterleriyle, diyaloglarıyla ve çoğu oyunun aksine tabu konuları çatır çatır eleştirmesiyle çok sağlam bir oyun olmuş. Multiplayer kısmında ve teknik detaylarda yaşanan bazı sıkıntıları var ancak onları da aştığında, dört dörtlük bir hale ulaşacağından şüphemiz yok. DETAYLAR İlk oyunun neredeyse 2 katı bir alana sahip olan San Francisco, gezinmesi çok keyifli bir şehir olmuş. Görev falan tamam ama arada durup manzaranın tadını çıkarmayı da unutmayın… Oyunun istediğiniz bir anında durup selfie çekebiliyorsunuz. Hatta telefonunuzda yer alan bir uygulama sayesinde, şehrin önemli noktalarında çekeceğiniz fotoğraflar takipçi de getiriyor. Oyundaki eliniz ayağınız olacak haritanın ismi Nudle Maps. Yalnızca logosu ve içeriği ile değil, Silikon Vadisi’nde yer alan binasıyla da malum şirketi bayağı bir andırıyor. Watch Dogs 2 içerisinde o kadar çeşitli ve eğlenceli yan görev var ki, bir tanesini bile ıskalamak istemeyeceksiniz. Basit bir bankamatiğe sızma görevi sizi gülmekten ağlatabilir… PUANLAMA