Oyuncular koca bir oyunun içinde hayatta kalmaya çalışırken karakterlerini stratejilerle yontar, oyunu kazanmak için ellerinden geleni yapar. Ancak oynadığını sandığı oyunda bir oyuncu değil sadece bir piyonsa o zaman esas oyuncunun seçimlerine mahkum demektir. Bu durum fark edildiğinde tüm oyunun kontrol dışında ilerlediği gerçeği asıl vurgunu yapar. Zira oyunu aslında hiç oynamamış, oynanmaya dahi yaklaşamamıştır. İşte bu farkındalığın insanın dilinde bıraktığı o acı tat yenilginin kendisinden başka bir şey değil. Oyunu kazanmak için harcanan onca zaman aslında sadece kaybetmek içindi.
Trompe L’Oeil. Adım adım hazırlandığımız ama aslında çok da hazır olmadığımız bir bölüm. Dizinin neden bu kadar başarılı olduğunu 56 dakikaya sığdırmasının yanı sıra görkemli bir bölüm olmasına karşın mütevaziliğini elden bırakmayıp bizi bir kez daha mest etti. Öyle ki her bölüm elimizden bırakmadığımız not defteri ve kalemimiz bu bölümün soluksuz işleyişi karşısında işlevsizleşti. Fransızca optik illüzyon anlamına gelen Trompe L’Oeil, sadece karakterleri değil izleyicileri de illüzyonuna kaptırırken, bu bölümle sihirbazın sırlarından biri kutusundan çıktı. Üstüne konuşulacak onlarca sahneyi geride bırakırken bu bölümün hakkını vermenin oldukça zor olduğunu belirtelim.
Öyle bir bölümden sonra yazının açılışını Ford, Cullen ve Bernard üçgeniyle yapmak isterdik ancak bu üçlünün hakkını vermek adına önce diğer karakterlerden bahsedelim ki kapanış görkemli olsun. Açılışı ise favori karakterlerimizden biri olan Maeve ile yapacağız. Karakter analizi konusunda oldukça derinlemesine incelediğimiz Maeve’in gelişimi gerçekten hayranlık uyandırıcı. Farklı olma çabasıyla yaptığı hareketlerle her bölüm biraz daha bağımsızlığına doğru ilerliyor.
Küçük detaylara gizli büyük mesajlar veren Maeve’in giderek “insanlaşmasına” şahit oluyoruz.
Bu bölüm yeniden döngüsü içinde uyanan Maeve, geçen bölüm tepki vermediği o silah çekme sahnesinin bu bölüm gerçekleşmesini bekliyor adeta. Aynı döngünün içinde sıkışıp kalmayacağına yemin etmişçesine salona geldiğinde ilk yaptığı her zamanki gibi bara gitmek yerine piyanoyu kapatmak oluyor. O an yüzünde beliren tatmin ifadesiyle döngüyü bozduğuna olan inancı ise kısa sürüyor. Clementine geldiğinde her zamanki açılış konuşmasını yaptığını fark eden Maeve, artırılmış zekasını biraz zorluyor ve aradan satır atlayarak bir sonraki cümlesine geçiyor. Ancak bu bölüm Maeve’in bir başka insansı yanını görüyoruz: Acıma.
Clementine ile konuşmasında onun farkındalığını artırmak isteyen Maeve, hikayenin insanlar tarafından yazıldığını biliyor ve kıza acımaktan kendini alamıyor. Gelecek hayalleri kuran, belki de hiç varolmayan ailesinden bahseden Clementine için üzülen Maeve’in insanlara karşı bilenmesini anlamak çok da zor değil. Clementine’ı almak için geldiklerinde ise motor fonksiyonlarının artık emirler karşısında itaat etmediğini gösteren Maeve, kendisini almalarını beklerken en yakın arkadaşını almaları karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor. Önce bir rahatlama, sonra şaşkınlık ve endişe sonunda da kararlı bakışlarla sahneyi kapatıyor.
Robotların sadece şirket malından ibaret olduğunu fark eden Maeve, artık gitme zamanının geldiğini anlıyor.
Maeve’in bir diğer aydınlanması ise en yakın arkadaşının “emekliye” ayrılmasıyla gerçekleşiyor. Felix’in yapay zekaya duyduğu hayranlık yüzünden verdiği tavizle bir canavar yaratması kaçınılmazdı. Zira sonuç da bu şekilde oldu. Geçtiğimiz bölümün incelemesini okuyanlar okuyucularımız fark edecektir ki Maeve’in bu bölümün sonlarına doğru dile getirdiği cümleleri Uyanış ve Yaratılış başlıkları altında önceden yazmıştık. Ölümden korkmayan Maeve’in kaybedecek hiçbir şeyi yok ve geçtiğimiz bölüm Delos’un tasarım bölümünü görmesiyle bu zamana kadar tanrı sandıklarının sıradan insanlar olduğunu keşfeden Maeve’in insanları okumak üzere geliştirilmiş olması da bir hayli işine yarıyor. Küçük bir Prison Break macerası yaşama ihtimali kapıda beklerken, özgürlüğe ulaşma konuşunda en cüretkar karakter de Maeve oluyor. Maeve’in tehditkar son sahnesinde üstüne örttüğü ceket ise dikkatimizi çekti. Bunu Felix ve iş arkadaşından ziyade Maeve’in kendi isteğiyle yaptığı bir şey olduğuna inanıyoruz. Daha insansı, daha gözü kara ve gerçek dünya için hazır bir android var artık.
Geçtiğimiz bölüm görme fırsatı yakalayamadığımız William ve Dolores, bu bölüm Lawrence ile maceralarına devam ediyordu. Detay detay işlenen William ve Dolores hikayesinin üst noktaya ulaşması ve bunun yönetmenin görsel dokunuşlarıyla pekiştirilmesine şahit olduk. İkinci bölüm incelemesinde yazdığımız gibi William’ın Logan ile kayın birader olduğu bu bölümde William tarafından dile getirildi. Evli olduğunu düşündüğümüz William’ın henüz evli olmaması ise şaşırttı. Logan’ın kız kardeşi Juliet ile “sözlenen” William’ın bu evliliği belli ki tutkudan ziyade mantık çerçevesine sıkışmış bir karardan ibaret. Çalıştığı şirketin sahibinin kızı olan Juliet’ten Dolores’e bahsetmesi ise William’ın Dolores’e karşı hissettiği sorumluluğun en büyük örneği. Ancak William Dolores’i Clementine’ı reddettiği gibi reddetme konusunda pek başarılı değil.
WIllIam sürekli dışarıda onu bir hayat beklediğini dile getirse de bir robota, Dolores’e aşık oldu.
William’ın tüm bunları eskiden okuduğu kitaplardaki gibi bir hikaye içinde olmaya benzetmesi Dolores’i rahatsız ederken anı yaşamak isteyen Dolores’in William’ı bekleyen biri olduğunu duyunca verdiği tepki doğaçlama konusunda kendini ne kadar geliştirdiğinin de kanıtı. Zira Teddy’nin dönmesini bekleyen kasaba kızı Dolores yerine geçen bu kovboy Dolores de William’a karşı bir şeyler hissediyor. Dolores’in varoluş çatışması ise Maeve kadar keskin değil. Dolores daha labirent odaklı hareket ederken Maeve dış dünyanın tadını aldı bile.
William ve Dolores ilişkisine dönecek olursak, yine birkaç saniyeyle bize pek çok şey açıklayan görsel açıdan şahane bir sahneye şahit oluyoruz. Dolores’in vagon değiştirmesinin ardından William bir karar alıp Dolores’in peşinden gidiyor. Vagon değiştirirken gördüğümüz William, arkasında özenerek boyanmış kırmızı kapılı oldukça konforlu bir vagonu bırakırken daha eski püskü görünümlü döküntü bir vagona geçiş yapıyor. Bunu William’ın risk alarak yaşamak zorunda olduğu rahat hayatı bırakıp gerçekten mutlu olabileceği başka bir hayata geçiş olarak yorumladık. Devamında William’ın Dolores’e dile getirdiği cümleler de bu varsayımı destekler nitelikte.
GERÇEKTEN YAŞADIĞINI HİSSETTİĞİN BİR HAYATI GÖRDÜKTEN SONRA ESKİ YAŞAMINA GERİ DÖNEBİLİR MİSİN?
William’ın Dolores’e yaptığı açıklama ise bizi ikinci bölüme geri götürdü. Senarist Sizemore’u yeni senaryosuyla ilgili bir güzel azarlayan Dr. Ford, ziyaretçilerin neden buraya tekrar tekrar geldiğinden bahsetmişti. Dr. Ford ziyaretçilerin onlara kim olduklarını anlatan hikayeler için burada olmadıklarını kim olabileceklerine dair bir ipucu yakaladıkları için geldiklerini söylemişti. William artık bir şeyler için rol yapmak zorunda olmadığı bir hayata dair küçük bir ipucu gördüğünü belirtmesiyle Ford’un ziyaretçileri ne kadar iyi tanıdığını bir kez daha görmüş olduk. Aynı zamanda William’ın bu sözleri bizim favorimiz olmasa da internetin en favori teorisi olan “çift zaman” teorisini de destekliyor. Eğer William geçmişteki Siyahlı Adam’sa bu kurduğu cümle Ford’un ziyaretçilere olan bakış açısını açıklayabilir.
Dolores’in resim yeteneğini gitmekte olduğu rotayı çizmek için kullanması da bölümün öne çıkan sahnelerindendi. Dolores her ne kadar yeni bir şey çizdiğini iddia etse de bir şekilde zihnine yazılan bu görüntü, ilerlemesi gereken rotayı belirlemesinde yardımcı oldu. Nitekim Lawrence’ı geride bırakan ikili, maceralarına kaldıkları yerden devam ediyor.
Westworld hayranlık bırakan kurgusuyla, nefes kesen çekimleriyle ve kısacık sahnelere sığdırdığı anlamlarla etkileyici bir dizi olmayı başarıyor. Ancak diziyi asıl etkileyici kılan belki de oyuncu seçimi. Bölümün esas noktasına geleceğiz ancak izin verin biraz Anthony Hopkins’ten bahsedelim. Anthony Hopkins, Doktor Ford için o kadar doğru bir isim ki karakter adeta üzerine dikilmiş çok özel bir takım elbise gibi. Hopkins’in sesindeki vurgulardan yüzündeki mimiklere kadar Dr. Ford’u yaşadığını görmek çok zor değil. Her bölüm Hopkins’in yönettiği bir başka oyunculuk dersi gibi işlenirken karakter adeta ekranın dışına taşıyor. Hopkins, buz mavisi gözleri, alaycı muzip gülümsemesi, kadife ses tonu ve her anında kontrollü olduğunu hissettiren tavırlarıyla Dr. Ford karakterini ete kemiğe büründürüyor. Öyle ki böylesine büyük ve her saniyesi değerlendirilmiş bir oyunculuğun gölgesinde kalmak işten bile değil.
Ancak dediğimiz gibi Dr. Ford adeta Hopkins için yazılmış bir karakter. Bölümün sonunda Cullen ile konuşmasında Hannibal’ın Clarice’i adeta okuduğu sahneleri anımsadığımız gibi 2007 yapımı Fracture filminde Willy Beachum’a herkesin kusurları olduğunu söylediği o hapishane sahnesindeki alaycılığı gördük. Tüylerimizi diken diken eden performansı Ford’un karakterinin özeti gibi önümüze sunuldu. Ancak şimdi gelin esas konuya değinelim.
Theresa Cullen’ın kurula bilgi sızdırdığı ve kurulun Ford’u aradan çıkararak tüm kodlarına erişim sağlayıp başka büyük amaçlar için kullanacağı bu bölüm itibarıyla kesinleşti. Kurul temsilcisi Charlotte Hale ile hazırladıkları küçük mizansenle Dr. Ford’un gelişmiş mimikleri barındıran yeni kodunun aslında ne kadar tehlikeli olduğu ve robotların eski olayları hatırlayarak kin tuttukları gösterildi. Ancak bu koca tiyatroyu sessizce izleyen Doktor Ford’u kendi oyununda yenmeyi hayal etmek biraz amatörce. Sessizce, tepki vermeden olanları izleyen Ford, Bernard’ın kovulmasının ardından küçük sinsi bir gülümsemeyle daha hiçbir şeyin bitmediğinin sinyallerini vermişti bile. Nitekim yıllardır Delos’ta çalışan Theresa çok büyük bir hata yapmış ve bu “dahiyane” planı bekleme durumundaki bir robotun önünde Hale ile konuşmuştu. Elise’in de daha önce gösterdiği gibi, robotlar bekleme modunda dahi olsa kayıt sistemleri çalışmaya devam ediyor. Böylelikle bu tatlı planın her aşaması zaten Ford’un bilgisi dahilindeydi. Nitekim birazdan açıklayacağımız küçük detayla da Ford bunu dile getirdi.
Ancak önce biraz Bernard’dan bahsedelim. İkinci bölüm incelemesinin teori kısmında eğer ekipten biri robot çıkacaksa bu Bernard’dır demiş sonraki incelemede Bernard’ın karısıyla konuştuğunu görünce teorimizin yanlış olduğunu düşünmüştük. J.J. Abrams’ın minik tuzağına kolay yakalandığımızı itiraf edelim. Bernard’ın robot olduğunu açıklayan bu bölümde bir başka şeyi de öğrendik. Bölümler tek bir üçüncü şahıs bakış açısıyla çekilmiyor. Ford’un ailesinin evine gittiğimizde ilk başta Bernard’ın bakış açısından bakıyorduk olaya ve Bernard bir kapı görmüyordu. Ancak sonra Theresa’nın bakış açısına geçtiğimizde bir kapı belirdi. Bu bize Agatha Christie’nin Roger Ackroyd Cinayeti kitabını anımsattı. Sonrasında tartışmalara hatta yeni kitapların yazımına sebep olan Roger Ackroyd Cinayeti’nde şaşırtma unsuru olarak okuyucunun kandırıldığı iddia ediliyordu. Çünkü kitap katilin gözünden anlatılmıştı.
Bernard’ın gözünden gördüğümüz sahnelerin neler gizlemiş olabileceğini düşündükçe, daha şaşıracağımız çok şey olduğuna inanıyoruz.
Nitekim Bernard da bizi istemeden yanılttı. Burada şaşırtma unsurunu eleştirmiyor aksine övüyoruz. Bir önceki bölümde Ford’un yoktan belirmesi de böylelikle açıklanmış oldu. Bernard’ın göremediği kapı, Ford için açılmıştı. Ayrıca Ford’un Arnold’ın fotoğrafını gösterirken Bernard’ın sadece Ford’un babası ve Ford’u gördüğünü de hatırlatalım. İş burada bir hayli hararetleniyor.
Robotların kendilerini incitecek şeyleri göremeyeceğini belirten Ford bunun nasıl bir lütuf olduğundan da bahsediyor. Stres, kendinden nefret etme, bilinç gibi yükleri bulunmayan robotların aslında özgür olanlar olduğunu vurguluyor. Kendi kontrolünde tabii. Bu ince tehditi esirgemiyor. Theresa’nın Bernard’ın robot olduğunu anladığındaki tepkisi ise içinde çok tatlı bir ironiyi barındırıyor. Çalıştığı onca yıl boyunca robotların bir yalanı yaşadığını izleyen Theresa, kendini yalan bir yaşanmışlığın parçası olarak buluyor. İlk bakışta prototip çizimlerini bulan Theresa başta kabul edemese de Bernard’ın tepkisiyle şoka giriyor. Zaten sonrasında Ford’un nefes kesen performansı başlıyor. Bernard’ın bir robot olduğu anlaşılmasın diye ona verdiği hikaye ise Ford’un dehasını ortaya koyuyor. İkinci bölümde Siyahlı Adam’ın Lawrence’a söylediği gibi “Ne zaman gerçekten acı çekiyorsan o zaman gerçeksindir.” Bernard’ın bu acıklı ve üzücü hikayesi de buradan güç alıyor.
Ford’un Hector’un hafızasından konuşmaları aldığını ise söylediği cümleden anlıyoruz. Charlotte Hale’in Theresa’ya söylediği gibi tanrıların kan istediğini belirten Ford, Theresa’yı kurban ediyor. Küçük görme, sabırsızlanma, tehdit etme gibi birden fazla duyguyu arka arkaya yansıtan Ford en basit tabirle Theresa’ya onu kendi oyununda yenemeyeceğini söylüyor. Westworld’ün her bir karışını bizzat yapan Ford’un Arnold’la olan bu hayalini dışarıdan birinin gelip bozmaya çalışması, onu bu hayalin dışına itmeye çalışması bir hakaretten başka bir şey değil çünkü. Robert Ford, uzun ve tecrübe dolu bir hayatın ardından sahip olduğu bilginin kıyısına yaklaşamayacak insanların bunu elinden almasına kolay kolay izin vermeyecek. Theresa’nın öldürüldüğü sahne ise bir başka görsel şölen. Bir yanda yeni bir “insan” yaratılırken bir yanda Ford’un emriyle başka bir insan yok ediliyordu. 3D yazıcının zikzakları arasında cansız bedeni yavaşça yere çöken Theresa, Ford’u güç gösterisinin en üst noktalarından biriydi. Ancak Dr. Ford’un geçmiş bölümlerde Theresa’yı uyarmadığını söyleyemeyiz.
Robert Ford öyle bir adam ki kendinden başka kimseye güvenmiyor. Bu konuda çok da haksız sayılmaz. Ancak içeride kendini korumak için destek alabileceği ya da harcayabileceği insanlara da ihtiyacı var. Bu durumda ihtiyaç duyduğu güvenilir insanı yaratmayı tercih eden Ford, Bernard’la insanlara olan güvensizliğini de gösterdi. Tanrı kompleksiyle yalnızlaşan Ford’un daha önce de en yakın arkadaşlarının robotlar olduğundan bahsetmiştik. Ford’un Bernard’ın kovulmasıyla içerideki adam eksiğini nasıl dolduracağı ise şu an belli değil. Ancak Theresa ölürken yeni bir robot hazırlıyor olması akıllara oldukça ilginç bir soruyu getiriyor: Ford Theresa’nın yerine onun robotunu koymayı planlıyor olabilir mi?
Bu kritik soru ileriki bölümlerde Theresa’nın gizemli kayboluşundan doğacak soruları da önleyebilir. Kuruldakilerin odada bekleme modunda bir robot varken çok gizli planlarını tartışacak kadar bu teknolojiye uzak olması, Ford’un bu zamana kadar her zaman bir adım önde olmasını sağladı. Muhtemelen Ford gerek Bernard gerek Hector sayesinde veri hırsızlığından da haberdar. Her ne kadar sakin sakin konuşsa da Dr. Ford’un bu son olaylarla oldukça sinirlendiğini söyleyebiliriz. Theresa’yı öldüren Ford, böyle bir şeyi yapmaktan çekinmeyeceğini de gösterdi. İşlerin daha da çirkinleşeceğini söyleyebiliriz.
Tüm robotların onun emri altında olduğunu defalarca vurgulaması Ford’un Theresa ve kurula verdiği bir göz dağı.
Theresa’nın bölümün sonunda Arnold’ın Ford tarafından öldürülüp öldürülmediğini sorgulaması ise Arnold hikayesinde yeni bir kapı araladı. Ford’un parka olan bağlılığının her şeyin üstünde olduğunu düşünürsek, Arnold parkı yok etmek istediğinde bir önlem olarak onu öldürmüş ve pişmanlığını omuzlarında bir yük olarak taşımış olabilir mi? Arnold’ın gölgesinden kurtulamayan Ford’un Bernard’a gösterdiği fotoğrafta Bernard’ın Arnold’ı görememesi kafaları fazlasıyla karıştırıyor. Kendine zarar verecek şeyleri göremeyen Bernard’ın robot olmanın ötesinde sakladığı bir şey olmalı diye düşünüyor insan ister istemez. Bu noktada internetin yeni favori teorisini yazıya eklemezsek olmaz. Bernard’ın Arnold’ın fiziksel bir kopyası olduğuna inanılıyor. Fotoğraf karesinde kendini görmek kafasını karıştıracağından Bernard sadece Ford ve babasını görebiliyor.
Bernard bilmecesinin bir diğer yanı ise Bernard’ın düzenli olarak Dolores ile görüşüyor olması. Bunu bir şekilde Ford’dan gizli yaptığını düşünsek bile elimizdeki bilgilerin yetersizliği kesin bir yargıya varmamızı engelliyor. Ford’dan gizlice Arnold’ın Bicameral Mind yöntemiyle Ford’un çocukluk haliyle konuştuğunu biliyoruz. Aynı şekilde Bernard’a ulaşıp ulaşmadığı ise meçhul. Her ne kadar Bernard’ın Arnold’dan sonra yapıldığı belirtilse de kafamızda bir şüphe bulutu dolaşıp duruyor.
Ortadan kaybolan Elsie’yi kaçıran kişi içinse küçük bir tahminde bulunmak istiyoruz. Theresa’nın adamları tarafından kaçırıldığına inandığımız Elsie’yi Sektör 3’ten yaka paça götüren kişinin daha önce Elsie ile oduncu robotu bulmaya giden asker Ashley Stubbs olduğuna inanıyoruz. Tabii bu şimdilik uzak bir tahminden ibaret.
Yedinci bölümle bugüne kadar yayınladığı en iyi bölümü ekranlara taşıyan Westworld, artan aksiyon ve hikaye örgüsüyle artık sezon finali için geri sayıma başladı. İkinci sezonunun geleceği de netleştiği için sezon finalini ayrı bir heyecanla bekliyoruz.
TÜM İNCELEMELER
– Westworld 1. Sezon 1. Bölüm “The Original” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 2. Bölüm “Chestnut” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 3. Bölüm “The Stray” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 4. Bölüm “Dissonance Theory” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 5. Bölüm “Contrapasso” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 6. Bölüm “The Adversary” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 7. Bölüm “Trompe L’Oeil” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 8. Bölüm “Trace Decay” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 9. Bölüm “The Well-Tempered Clavier” incelemesi
– Westworld 1. Sezon 10. Bölüm “The Bicameral Mind” incelemesi