Wolfenstein 2: The New Colossus incelemesi
MÜTHİŞ AÇILIŞ
Wolfenstein: The New Order, serinin azalan şöhretini çok iyi kurtaran bir oyun olmuştu. Günümüz FPS oyunlarında standart hale gelmiş pek çok mekaniği görmezden gelerek, en başta sevilmesini sağlayan yapılara göz kırpmasının bu başarıda etkisi büyüktü. En basitinden sağlığın kendiliğinden yenilenmeyip, etraftan sağlık paketi bulunması gerekliliği getirmiş olmaları bile alkışlanmayı gerektiren cesur bir hamleydi. Bu kritik mekaniksel kararlar iyi bir senaryo ve hızlı bir aksiyonla da birleşince pek çok kesim tarafından hak ettiği övgüyü almıştı.
The New Colossus; hemen hemen aynı yapıyı koruyarak, ilk oyunun tam da bittiği saniyeden başlıyor. Hikayeyi anlatabilmek için ilk oyunu oynamamış olanların keyfini biraz kaçıracağız burada ne yazık ki. O nedenle oynama niyetiniz varsa bu incelemeyi sonraya bırakmak isteyebilirsiniz. 2. Dünya Savaşı’nı Almanların kazandığı alternatif bir hikayeyi konu alan yapımda, teknolojisi almış yürümüş Nazi rejimine karşı yine karakterimiz Blazkowicz ile kafa tutuyorduk. Son sahnede kendimizi de feda ederek Nazilere büyük bir darbe indirirken oyunu bitirmiştik.
Burada dava arkadaşlarımızın bizim fedamızın gerçekleşmesine izin vermeyerek bizi kurtarışlarını ve ağır yaralı bir şekilde denizaltına kaçışımızı görüyoruz. Wolfenstein olmanın şanından olsa gerek, yine hasta yatağımızdan zar zor hareket edebilir bir şekilde kalkarak da direkt olarak aksiyonun içine dalıyoruz. Tekerlekli sandalye ile Nazi avladığımız açılış sekansı, uzun zamandır bir oyunda gördüğümüz en iyi başlangıçlardan olabilir. Kendimize geldiğimiz andan itibarense, sadist Nazi kumandanı Frau Engel’in peşine düşerek gücünü genişleten düşmana darbe vurmayı amaçlıyoruz.