İnsan hayatını tehdit eden radyasyon esasen çevremizde az da olsa her zaman bulunan bir şey. Ancak dünya üzerindeki bazı noktalarda gerek insan hataları gerek doğal felaketler sonucu radyasyonun yoğun olduğu bölgeler var. Gelin hiçbir insanın asla yaşamaması gereken o beş bölgeye bir göz atalım.
Yoğun radyasyon bulunan bölgelerin sizi etkilemesi için orada yıllarınızı geçirmenize gerek yok esasen. Bölgede geçireceğiniz birkaç saatin sonrasında da gayet zarar görebilir, ciddi sağlık sorunları yaşayabilirsiniz. Dünyanın beş farklı bölgesini ziyaret edeceğimiz yazıda bölgelerin tehlikeli derecede radyoaktif olmasının sebeplerine de değineceğiz.
Rusya’nın başkenti Moskova’dan yaklaşık 3.000 km uzakta olan tesis, SSCB’in (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) nükleer araştırma programı için kullanılmıştı. Soğuk savaş döneminde başlayan araştırmalar yaklaşık 40 yıl boyunca devam etti. Kapatıldığı güne kadar nükleer materyaller üretmeye devam edilen tesis, radyoaktif nükleer materyallerin depolandığı bir alan olarak da kullanılıyordu. Sıvı nükleer atıkların herhangi bir koruma olmaksızın saklanması ve 125 tona yakın katı nükleer atığın iyi korunmayan alanlarda tutulması bölgeyi tehlikeli kılmaya yetiyor da artıyor bile tabii.
Pek de korunaklı bir şekilde saklanmayan onlarca nükleer atığın rüzgar, yağmur gibi doğal yollarla çevre ve uzaklara tehlikeyi taşımasının yanı sıra çeşitli sızıntılarla da tehlike körükleniyor. Hala nükleer atık tutulan tesis ve çevresi kesinlikle ziyaret edilmemesi gereken yerler arasında bulunuyor.
Semipalatinsk test alanı olarak da bilinen Polygon, soğuk savaş döneminde SSCB’nin nükleer silahlarını test ettiği ana bölgelerden biriydi. Tesiste 1949 ve 1989 yılları arasında yaklaşık 456 nükleer test yapıldı. Çevresine ve orada yaşayan insan nüfusuna verdiği zararlar ise elbette dikkate alınmadı.
Soğuk savaşın bitmesinin ardından sitenin halka açılması 1991 yılında gerçekleşti. Böylelikle insanlar söz konusu testlerin verdiği zararı bizzat görme şansına erişmiş oldu. Bu testlerin yaklaşık 200 bin insanı hala etkilediği belirtiliyor. Söz konusu etkiler ise hükümetten yıllarca saklanmış…
Mailuu-Suu, uranyum madeni çıkarılan ilk kasabalardan olarak biliniyor. Söz konusu çalışmalar yüzünden çevre bölgelere radyoaktif atıklarla zarar verilmesi ise kaçınılmaz olmuş. Uranyum işleme alanı sonucunda 1,9 milyon metreküp uranyum atığı ortaya çıkmış. Söz konusu kasaba dünyanın en kirli üçüncü yeri olarak biliniyor. Üstelik her doğal felakette radyoaktivite artmaya devam ediyor. Kasabanın yakınlarında 25 bin kişinin yaşadığı bir şehir bulunuyor.
Radyoaktivite denildiğinde akla ilk olarak bir Japonya geliyor bir de Çernobil. Çernobil reaktör kazası nükleer felaketler tarihindeki en yıkıcı olaylardan biri. 26 Nisan 1986’da Çernobil Nükleer Santralinde yapılan bir deney sonucu gerçekleşen patlama çok büyük miktarda radyoaktif materyalin sızmasına sebep oldu. Radyoaktif materyal önce havaya ordan atmosfere ve Avrupa ile SSCB’nin dört bir tarafına dağıldı. Çevre bölgelerde de etkisi fazlasıyla hissedilirken en büyük darbeyi tabii ki nükleer santral ve yakın çevresi aldı. Bölgeye yakın tüm kasabalar boşaltıldı ancak olan olmuştu elbette.
Çernobil felaketi sonucu 6 milyon insan radyasyona maruz kaldı. Felaketin sebep olduğu tahmini ölüm sayısı ise 4 bin ila 93 bin arasında değişiyor. Nagasaki ve Hiroshima’ya atılan bombaların 100 katı radyasyon çevreye yayılırken yakın bölgelerdeki kanser oranları felaketin izlerini hala gösteriyor.
Fukushima felaketi listedeki olaylara kıyasla çok daha yakın geçmişte gerçekleşti. Çernobil’den sonraki en kötü kaza olan Fukushima felaketinin sorumlusu ise deprem. 2011 yılında tsunami ile sonuçlanan bir depremin Japonya’yı vurmasının ardından tesiste sızıntı gerçekleşti. Söz konusu radyoaktif sızıntı tesisin 321 km uzağına kadar ulaşmayı başardı. Nükleer sızıntı çok yeni olduğu için Fukushima şu an dünya üzerindeki en radyoaktif alan. Temizleme çabaları hala devam ediyor ancak bölgenin yeniden güvenilir olabilmesi için çok uzun zaman geçmesi gerekiyor.