Bazılarımız için “parfüm olarak satılsa alırım!” diyebileceği yeni otomobil kokusu, içerisinde dikkat edilmesi gereken kimyasalları barındırıyor.
1800’lü yılların sonlarından itibaren insan hayatına giren otomobiller zaman içerisinde radikal evrimler geçirerek günümüze ulaştı. İlk aşamada üstü açık olan tasarımlar yavaş yavaş kapanırken, farlar da artık gövdeye entegre şekilde şemada kendisine yer buldu. Bugün baktığımızda ise dünyanın en büyük sanayii pazarını oluşturan bir kol olarak karşımızdalar. Her ne amaçla olsun yeni bir otomobil almak şüphesiz pek çok kişinin hayali. Gelinen son noktada teknolojinin de etkisiyle fazlasıyla cezbedici hale gelen modeller, kokpitleriyle de adeta bizi uzun yolcuklara davet ediyor. 0 kilometre bir otomobil almanın keyif veren yanlarından birisi de şüphesiz kokpitteki koku. Bazılarımız için “parfüm olarak satılsa alırım!” diyebileceği bu bileşen son dönemlerde bazı bilimsel araştırmaların merkezinde. Kaliforniya Riverside Üniversitesi’nden iki bilim insanının üzerinde çalıştığı “yeni otomobil kokusu”, içerisinde barındırdığı kimyasallarla kanser riskini de beraberinde getirebiliyor.
Yeni otomobil kokusu olarak nitelendirdiğimiz o cezbedici koku, markaların araç içerisinde kullandığı birbirinden farklı malzemenin karışımı olarak değerlendiriliyor. Segmente göre değişmekle birlikte çoğunluğunda plastik malzemelerin hakim olduğu bu karışım, koltuklardaki kumaş, konsoldaki boyalar ve deri gibi ana malzemelerin temelinde. Kokladığımız şey de otomobillerin iç kısımlarında kullanılan kimyasalların yavaş yavaş havaya karışmasıyla ortaya çıkan bir bileşen. Aalekhya Reddam ve David C. Volz tarafından gerçekleştirilen çalışmalar ise bu kokuya maruz kalma senaryosunun güvenli seviyesini tahmin etmeyi amaçlıyor.
2020 Renault Captur tanıtım filmi